Kirpik diplerim bariyer oluyordu gözyaşlarıma bu sabah. Yutarken nefesimi, adımlarımı atarken bile tereddütlü ama sağlam atmaya çalışıyordum. Gözlerin gözlerime uzunca bakmaya çekinirken bile devam ediyordum aynı görünmeye. Nasıl yapıyordum bilmiyorum ama işte yine aynı hissediyordum. Kulağıma çalan şu çello sesi, sanki kalbimin üzerinde bulunan tellerin üzerinde arşe gezinirmişcesine çalıyor. Arşe, her tel geçişinde elimdeki kaleme kelimeler düşüyor gibi. O kadar hızlı ve o kadar bilerek. Beklediğim gibi, farkında, hep o parçaymış gibi. Ve o kadar kuvvetli. Sessizliğinde yankılanıyor vurguları. Yankılar üzerine geldikçe kaçıyor gibi düşüncelerin. İşte bu düşünceler akıp giderken aklıma, düşlerimi izlemeyi kesip gelişini bekledim. Yersiz yurtsuz insanlar gibi davranmayı kesip, yer değiştirmeyi yasak ettim kendime. Geldiğinde arama diye sevdiğim.
Bunlar yaşanırken bir yanımda, isyancı diğer tarafım. Gelme diyor gururlu bir kadın edasıyla. “Gelme benim için attığın her adım tereddütlüyse. Anlarım, sakın saklama. Bilmez miyim ki aslında daha erken gelebileceğini ama gelmediğini. Neden geç kalasın ki yoksa? Ne tutmuş olabilir ki seni ya da kim saatlerini çalmış olabilir senden? İşte bu yüzden diyorum ya: Gelme, kendinden emin değilsen! Korkma üzülürüm diye. Saklarım sıradan zamanların yanına hissettiklerimizi. Kaybederim o zamanı belirsiz anıları. İşte yine söylüyorum: İyi düşün sevgilim!
Bu kadar ruh hali içinde gelip giderken gülüyorum içimde sahnelenen o hikayeye. Sonunu merak eden bir izleyici kadar heyecanlı, hikayeyi yazan yazar kadar da sakinim. Ama diyorum ki belki bu sefer güzel bir doğaçlamayla değişir herşey, mutlu biter sonu. Neden olmasın ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder