30 Eylül 2011 Cuma

Kıssadan Hisse Zamanlar - 8

Bir Rumeli şarkısına tutturdum sevgimi de gönderdim sana.
Alır mısın tam istediğim gibi?
Havada salınırken kıskanır mı kuşlar, ondan daha güzel öten sesi?
Anlar mısın sana çaldığını?
Dinlesen anlar mısın seni sardığımı
Alsan ellerine tekrar tekrar dinler misin?
Sevinir misin sana ilk kez gelmiş gibi?
İşte durmadan bunları düşünüyorum.
Nasıl yapsam? Ne etsem? Diye.
Oysa gerek yoktu bilirdim.
Sevdiysek eğer –yani sende sevdiysen beni- bizim dilimiz vardı.
Ne dersem diyeyim anlardın beni.
Şimdi tahta bir sandalyede, masaya uzanmış ellerim,
Kulağıma çalınan bir Rumeli müziği,
Masada bir defter , önümde tüten çay,
Uzaktan insanların gözüne takılan ben.
Yazıyorum cümleleri silkeliyorum tüm gücümle.
Kalmasın tek kelime aklımda.
Elbet dökülenlerden biri anlatır derdimi.
Ya biterse? Diye korkuyorum bir an.
Sonra ferahlıyorum.
Bilirim; sessizliğimde sende çok şey demekti.
Hatırlar mısın? –Peki benim gibi anar mısın?.-
__ (Özel olduğunu farkettim, yazamadım deftere bile.)
Müneccim miydin?
Yoksa iyi bir sevgili mi?
Çok konuşurduk, çok sessiz kaldığımız gibi.
Olanlar hakkında neredeyse hepsi.
Ol-acak-lar hakkında konuşmazdık hiç, düşlemezdik.
Konuşamazdık belki de.
Var mı ikinci ihtimal?
O zaman bilmiyordum ama onu bile öğrenemeyecektik hiç.
Şimdi çayımın son yudumunu alıp, bardağı bırakıyorum.
Bardağın içinden yansıyan diğer insanlara bakıyorum da.
Ne kadar bulanık, yazdıklarım gibi.
Kaldırdım kafayı, bardağı bırakıp.
Hiç tanımadığım birine gülümseyip, karıştım kalabalığa.

* Durmadan yazıyorum durmadan. Hadi bakalım hayırlısı.
** Mabel Matiz - Arafta. Mabel Matiz dinlemeye devam ediyorum.  Ama yazılarım gitgide Mabel Matiz tanıtma yazılarına dönüştü sanırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...