27 Haziran 2011 Pazartesi

Uyanış

Dağıldım. Toplu da değildim zaten. Kurutulmuş anılarım, küflenmiş inançlarım ve rutubetli gözlerim eklendi bir de tüm bunlara.Ağır bir koku hakim şimdileri, silikte olsa burnuma çalan tanıdık bir koku var. Koklamak istiyorum unutmamak için. Çekemiyorum da derin derin içime. Çeksem boğulurum, ciğerlerim yanar. Yavaşça alıyorum ben de kokuyu içime, yavaşça zehirledim kendimi. Vurup kapıyı çıkmam. İçeriye kimseye alamam da. Almam ki, kimse karışmasın odama. Bir yerde son bulacan sanıyor herkes, farkındayım bakışlardan. Ama öyle değil, onu da biliyorum. Ben nefes aldıkça, kokusuna nefesim,kokum karıştıkça oda yalnızca biz kokacak. Sadece nefesimi tuttuğum anlarda zamanı durdurabiliyorum.Morarana kadar sıkıyorum kendimi.

Ne hain bir olgu şu zaman denilen süreç. Herşeyi sinsice nasılda silikleştiriyor. Ben tekrar tekrar çizip, geçtikçe üzerinden o biraz daha derin siliyor. Bense kalan izler üzerinden bir daha çiziyorum. Hiç yorulmadan, tekrar tekrar. Hatta yok olan izleri tekrardan düşlerimde yaratıp, çiziyorum. Kulağımda kalemin kağıda vururken çıkardığı ses var. Nasıl da mutlu ve heyecanlı. Buradaymışsın gibi. Bir ara uykuya dalıyorum oturduğum yerimde. Elini hissediyorum yüzümde. Parmaklarını dolaştırıyorsun tenimde diğer ellerinle de. Boynum bükülüyor sen, biraz daha fazla hissettikçe. Bir anda yüzün beliriyor gözlerimin önüne, o kadar zamandan sonra. Aynı bıraktığım gibi. Sana herşeyimle karışırken karışırken kesik kesik aldığımız nefesimiz, parlayan gözlerin, gözlerinin yanında gülümserken oluşan çizgiler... Ve gördüğümün kabus bitişine sevinen kalbim,sığındığım boynun, ve oradayken doya doya içime çektiğim kokun...

14 Haziran 2011 Salı

İmkansız Bir Aşk Yok...

Düşündüm, uzunca hem de. Öldürdüğüm sonlar sahneledim kafamda durmadan. İnkar ettim, yemin ettim defalarca hatta. Gözlerinin içine bakarak hem de. Herşeye, herkese, dilime inandırdam da yüreğime inandıramadım. Nefret edemedim. Konduramadım kabus gibi sonlarımızı dileklerime. O yüzden dilemedim, dua edemedim bu sürede. Biliyorum iyi olan olacak olan, dualarım olacak olan.
Sevmek kötü değildi. Doğru demiştin sevdiğim.


9 Haziran 2011 Perşembe

Raif' e Mektup 2

Anlamazdım, nasıl severdin beni bu kadar.
Bunca gördüklerine rağmen.
Bilirim karşıma çıkıyorsun hep.
İndirdiğin başın, kaçırdığın gözlerin her gün gelir hesap sorar benden.
Ah Raif yolumuz bir mi dersin?
Sonunda istesekte istemesekte kesişecek mi?
Yollar aştık,
Yıllar gömdük,
İnsanlar gelip geçiyor hatta üstünden şimdi.
Sen kurmaya çalıştığın hayatabensiz devam edebilmenin zorluğunu kadehlere anlatırken,
Ben burada inancımı savunuyorum.
Bunu her yaptığımda da içimde seni hissediyorum.
Bu savaşları benimle yaparken neler hissettiğini düşünüyorum.
Ve her gördüğümde seni tutup, sıkıca sarılmak istiyorum sana bir dost gibi.
Cümleler yanında değersiz.
Yine sessizliğimiz paylaşsın herşeyi her zaman olduğu gibi.
Değil miydik ki melodilerle tanıdık birbirimizi,
Sessizliğimiz sevdi içimizdekileri
Ve yine onlar ayırdı.
Şimdilerde iki korkak gibi kaçarken birbirimizden ben bu satırlara saklıyorum seni.
Üzgünüm Raif, seni yine sessizliğime gömüyorum.

2 Haziran 2011 Perşembe

Ayrılık Hikayesi

Boşluğa gelen adamı, hep kalacakmış gibi karşıladı önce kadın. Seviyordu hali hazırda aslında, daha çok sevdi.
İhtiyaçtan mı?

Yaradılışından mı?

Hayır. Hiçbiri değildi cevap. İnandığındandı sadece. İnandığı; Dualarıyla süslediği adamı, Yaradan göndermişti ona.

Günahla başlamıştı. Ama aşk, içinde salt sevap barındırmazdı ki. Günahı bile huzurla karşıladı kadın. Cennetin kapısını aralamış gibi heyecanla açtı. Aklanmış olarak karşısındaydı. Sorsa, herşeyi cevaplayacak gibi. Tutsa ellerinden, koşacak. O kapıyı araladığında olmuştu herşey.

Aydınlık hep aydın kalmazmış o gün öğrendi.

Gün gelir; gözlerin,dilin,kalbinde yalan söylermiş , günler geçtikçe öğrendi.

İlk nefeste öğretilen herşey bir anda, sanki gerçek değilmiş gibi çaresiz kaldı zamanın getirdikleri karşısında.

Önce savaştı kadın, doğruları anlatmak için adama.

Zaman geçti.

Doğru sandıklarının kaybolmaması için hem kendisiyle hem adamla savaştı. Aşk her zaman çiçek bahçesi karşılamaz gerçeği anlatmak için.

Ve bir gün geldi. Kadının kalbi dondu bir anda. Bir gece nefesi kesildi. Önce soğuk terler döküldü kadının bedeninden. Hareket edemedi kısa bir süre. Yüreğine nasıl bir acı saldıysa o gizlice yerleşen kuşku, yedi bitirdi gücünü. Tek başına omuzundan indirip, bir köşeye bırakmak zorunda kaldı tüm yükünü. Bıraktıklarının yanına dineldi önce uzun uzun baktı taşıdıklarına, bir eli yüreğinde. Düşündü uzunca. Ne yapmalı diye?

Tekrar yüklense bir kaç güene kalmaz yıkılırdı bir köşeye. Bundan önce bir kez kaybetmişti bir anda gücünü. Tekrarı olamazdı. Bir daha aynı durumda kalamazdı sevdiği adamın karşısında.

Ya da oturmaya devam edecekti.

Dinlenmek için.

Adamı izlemek için.

Kurduğu dünyasını bir gün madem ona verecekti, o neler yapıyordu tüm bunlar olup biterken. Neler göreceğini bilmeden ama önceden hesaplı.

Ve kadın susmaya karar verdi. Aldı adamı karşısına son kez konuşuyormuş gibi, az önce geldiği geldiği tabuta geri dönecek gibi, veda eder gibi sıraladı tüm cümleleri. Adam şaşkın, üzgün ve garipti. Öpmeye doyamadıklarının, dokunmaya kıyamadıklarının, söylenemeyen cümlelerin vedası ağırdı elbet. Ama kadın bırakmıştı artık yükü bir kenara.

İlk kez tanışıyormuş gibi davrandı. Aldı adamı karşısına. Daha çok sorguladı ama daha az cevap aradı bu sefer. Temennilerle ahlar birbirine karışmış matem havasında yeni gelin gibi kurulan cümlelerdi sıraladıkları. Son cümleler söylediğinde adam, temelli gittiğinin farkında olan bir bedene tekrar tekrar sarılma çabası içerisindeydi. Kadınsa mucize bekleyişini düşlemek bile istemedi. Kapıya geldiklerinde ruhunu semaya salan soğuk bir kadınla, ruhunu kaybetmiş bir adamın ayrılığını izledi sokak. Öyle ki kadın bu iki vedayı da öptüğü,dokunduğu her yerinde hissetti. Onu terkeden ruhu, gidişinde bu ayrılığın tek yükünü de bırakıp gitmişti. Yüzünü adama dönüp, kapıya ilerlediğinde bunun son olduğunu bile hissedemedi ruhsuzluğundan.

Evine girip, odasına girdiğinde halen aynıydı. Üzerini çıkardı. Yavaşça yatağına girdi. O hissi biliyordu. Girdiğinde o tanıdık his karşıladı onu. Gerçekten de yalnızdı. Bunu yüzüne yakan gözyaşında, karıncalanan beyninde, kesilen nefesinde hissetti ama artık yeni günler başlıyordu. Buna alışmalıydı. Öyle de oldu. Zaman geçti. Kadın ruhunu beklemekten vazgeçti. Satır aralarında aradı durdu. Başka adamlara sığınmaya çabaladı.

Zaman geçti. Kadın, adamı görmekten vazgeçti. Karşısındaydı adam her zaman ama yoktu da bir o kadar da.

Ve bugün geldi kadın, kendi ruhunu özledi, adamı özledi. Yazdıkça yazdı. Andıkça andı. İnandıkça inandı ve bugün oldu sevdiğini hatırladığı bir gecede gözlerini yine aynı dileğe kapadı.

* Sanırım bu yazıdan sonra dinlenecek şarkı; Bülent Ortaçgil - Ben Kimseye Bunları Anlatmadım olur.

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...