29 Ağustos 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 4

Ucu bucağı bulunmayan,
Güneşin ve ayın çok iyi anlaştığı,
Gündüz vakitleri;
Ağaçların arasından sızan su ışıklarıyla oynandığı,
Tüm renkler süzülürken gözlerimin önünde,
Bir yandan da rüzgarla cilveleştiği,
Bir tabloyu anlamak ister gibi uzunca baktıran,
Gece vakitleri;
Gökyüzünü parlak bir siyah göğün kapladığı,
Koca bir ay ve sayılamayacak kadar çok yıldızların parladığı,
Suyun en asil siyah kıyafetini giyip, süzüldüğü,
Ateş böceklerinin otlar arasından belirdiği,
Dilekler yüzünden yıldızların kaymadığı,
Kuşların göçmek için sebebi bile olmayan,
Köksüz bir ağaç gibi sonuna kadar yaşanılan,
Karanlıktan kimsenin korkmadığı,
Yağmur ıslatırken her yeri kaçmak için yer aranılmayan,
İnsanların kötü olmaya iten bir savaşı olmadığı,
Herkesin gelemediği, ama gelmek istediği,
Anlayacağınız;
Çok uzak rüyalardan yazıyorum şimdi.
Ne vakit gerçek zamanda olmak isterim meçhul.
Avam zamanlara karışmak değil niyetim.
Ellerimle kurduğum,sevdiğim gibi olmadığı sürece de uykuda bir yanım.
* Sözleri ve klibiyle tebessüm yaratıp, güzel bir hayale nakleden bir parça; Lady Antebellum "Just a Kiss"
** İyi bayramlar dilerim Sayın Okurlar. Bu bayramın, hatırladığınız en güzel bayram anınızdan daha da güzel geçmesi dileğiyle .


25 Ağustos 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 3

Kaç defter tüketmişim şimdiye kadar,ne garip sığdıramamışım aklımdakileri bir türlü.
Sayfalara dokununca anlıyorum herşeyin anlamını.
Aslında ellerime sığınan,sıcağına sığındığım kalemlerim imiş.
Nasıl da kabarık sayfalar.
O kadar belli ki; tüm gücümle kalemle deftere dokunuşum, toprağı eşeler misali.
Hiç silinmesin diye uğraşmışım,ne yazdıysam hep kalsın istemişim.
Yolda giderken yazılmış bazıları.. Bazıları da başka mekanlarda..
Bazen oturup dizmişim tesbih gibi, sıraları bir şekilde kafamda uçuşanları...
Bazen tutmuşum birini not almışım, unutmak derdine.
Bazen de en uç duygularımın tarihleri kalsın, tekrar okuduğumda duygularım daimi hissetsin istemişim sadece.

Yazılanları tekrardan okuyorum uzun zamandan sonra.
Okudukça anlıyorum tüm sahip olduğum varlığımı.
Nasıl da kendinden emin tüm sevmelerim, hüzünlerim, sevinçlerim... Dilediklerim,ahlarım...
Arafta kalan zamanlarımda daha da gömülmüş ellerim mürekkebe.
Aklı başımda sevdiğimde de, aklım beni terk ettiği zamanlarda da.
Kelimelerle oyun oynamışım sadece, maddelere anlam yüklemişim kendimce.
Bazen insanlar öldürmüşüm, bazen insanları sonsuzlukla ödüllendirmişim.
Yakmışım bazı bazı çemberimi, kimse gelemesin diye yanıma.
Sonuna kadar yaşamışım ne hissediyorsam.
Söndüğünde herşey çıkmışım dışarı, herkesle paylaşmışım bağıra bağıra.
Ama her noktadan sonra; birileri anlasın olmamış hiç derdim.

Ne bekler insanlar birbirinden bilmem ama biz hiç birşey beklememişiz birbirimizden.
Ben kalemle bir olmuş yazmışım sadece, o da misafirperverliğini göstermiş.
--
Yazarken kendini kaybeden ben, şimdileri yaşarken sadece suskun.
İzlemiyorum olanları, anlamlar da yüklemiyorum.
Ama yaşıyorum yine de istediğim gibi.
Sadece kaybolsun kabuslarım diye zamanın dolmasını bekliyorum.
Zamanı hoyratça harcamayı bir matah sayan insanlardan gibi gözüken, ama yine sonuna kadar gerçek olan biri olmakta yeter bana bir süre.

*Çok sevilin Sayın Okurlar, ama çokta sevin. Sevmek kolay birini, evet. Ama, nefes almak gibi de önemli. Bir ruh ve beden için Yaradana borçlu kalabilirsiniz.

**  Bu yazımı dün gece karalarken, bugün de düzenlerken kulağımda; "Mor Karbasi- Morenica /Shecharchoret" şarkısı vardı. Esmer bir kızın masalıymış. Gönül Yarasında ki (2.45' e dikkat) bir sahne misali, öncesinde anlamını bilmeden beni duygulandıran, öğrendikten sonra da boşuna içimi sızlatmadığını anladığım bir parça. Hem kendime ithafen olsun, hem de sizlere. İyi dinlemeler.



24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 2

Güneş vurdu önce şişmiş gözlerime,
Döndüm arkamı kendimce sinirle.
Açtım gözlerimi yine, baktım etrafa,
Uyuduğum yerden kalkamama ümidiyle.

Her zaman olmazdı dilediklerim,
Ama bu sefer gerçek olmuştu işte.

Dün gece yattığım siyah oda,
Güneşle birlik olmuş şimdi,
Var olan tüm renkleri sahneliyor.

Duvarlar da bir sürü fotoğraf,
Hatırlaması kolay olsun diye asılan.
Bir defter başucuma fırlatılan,
Sayfaları da yazmaktan kararan.

Yaşı yok sevinmenin,
Üzülmenin de olmadığı gibi.
Gülen bir yüz görmek aynada,
Unutulan eski bir arkadaşı görme misali.

Yeniden açmak bu gözleri,
Kaybettiğini tekrardan bahşetmişler gibi.
Yeniden inanmak nefes alan birşeye,
Var olmayana inandırmak gibi.

*Kuralsız başladı yazmaya küçük parmaklarım, öyle de devam etti eskiden kalma bir inatla. Ne anlattığımı anlayan tüm insanlar için de paylaşılmaya devam etmekte.
*Ve hayran olduğum kadın eşlik eder yazıma;

23 Ağustos 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 1

Açılmıyorsa kapı, zorlamak neden?
Bir yol için tek kapı yalanı kime ait?
Kim inandırdı beni buna?
Peki bu sadakat kimden bana yadigar?
Ve bu insanlara karşı bendeki kısmı körlük...

Ya bu insanların hoyratça savurdukları sessizlikleri.
Sorumsuzca kurdukları sözüm ona cümleleri.
Böyle insanlar mı seviyoruz biz?
Böyle insanlar mı oluyoruz?
Ve ne yazık zamana karşı bu kadar acımasızlığımız.

Ne garip bu yaşananlar, kalemime düşenler şimdi.
Geçmişte karaladığım sayfalarca cümleler...
Değer biçmeden, olur beklemeden...
Filtresiz akıttığım, ara ara ben kokan, başkaları kokan...
Ve ne garip noktası gelen konulara gelmek.

Elini uzattığın o anda, hangi beklediğimiz her zaman orada?
O anlardan sebep rakamların değeri.
Duygular belki ama bugün ile yarın farklı,
O yüzdendir "o tarih", "o saat" tir geçmiş-gelecek.
Ve bunlardan dolayı değişir insan,madde,mekan..

*Kıssadan Hisse Zamanlar' a başlangıç yazım olsun. Parçası yanında gelsin. ;)

14 Ağustos 2011 Pazar

Bir Dönüş Hikayesi

Vazgeçmek. Ne aptal bir eylem. Ben de tam olarak, yarın 1 hafta olacak şekilde, işte tam olarak bu fiili gerçekleştirdim. Ve yine tam da yarın 1 hafta olacak şekilde, aynı eylemle tanıştım. İki taraflı olarak da ilk defa karşılaştığım bir durum olmasa da, her seferinde farklı bir his oluşturduğu, diğeri ötekinden daha ağır gelebilecek bir durum oldu. Öyle bir şey ki, en son hissettiğimde, gerçekten ama gerçekten, -üzerine basa basa yazıyorum, hatta koyulaştırıyorum,- ölmek istedim. Bunun için yalvardım Yaradana, sırf kendim yapmamak için. Düşündüm, eğer adı düşünmek ise. Sonra karar verdim kendimce. Madem vazgeçmek kolay insanlar için sevdiklerinden, bende sıraya soktum. Yazmak, kendim(evet, seviyorum kendimi), sevme duygumu, var olmayan şeylere olan inancımı... Hepsini yok edersem daha gerçek olurum diye düşündüm. Yaptım, yapamadım kısmı karışık. Zaten amaç veda yazısı yazmam da ki sebebi anlatmaktı, umarım anlatabilmişimdir.
Bu işin başlangıcının özet kısmı. Son noktası da veda yazısı oldu. Gerçekten dokunmadım defterime 1 haftadır, ve içimden geçen bir sürü cümleyi görmezlikten geldim. Eğlenceli oldu ara sıra benim için. Hiç kurgulamadığım bir sürü cümle birbiriyle yarıştı. Uyku problemleri, kabuslar yaratmıyor değil bu durum. Ama kimin umurunda. Benim değildi. Anlamıyordum çünkü, bu iyi birşey miydi, kötü birşey miydi.
Vazgeçmek, sayın okurlar o kadar kolay ki.
Yanınızdaki adama uyurken arkanızı dönmek gibi, anlık.
Suyun, duştayken vücudunuzu bir yandan okşarken, bir delikten de akıp gitmesini umursamamak gibi, hiç. Yani sayın okur, doğum-ölüm gibi başlangıç-bitişler gibi aslında çokça en sık yaptığımız vazgeçmek..
Ölümü ciddiye almayan adamlarız biz. Bende yapıyorum hem de sık sık. Yeminler bile ediyorum vazgeçmemek için. Ve tam olarak orada da en kolayını yapıp, vazgeçiyorum. Sevdiğim adam bile bunu yapıyor. Neyine aşık oldum? Onun için mi bunları göze aldım, yaptım? gibi saçma sapan cümleler vicdan azabı gibi olsa da hepimiz kolayı seviyoruz itiraf edelim. Kısaca küfre dolayıp, sıktığım bu hayatta zordan kaçmayı seviyoruz.
A tabii dipnot, zoru seven adamlara-kadınlara değil bu cümleler. Naçizane saçma sapan cümle öbeklerini sıralama duygularım kabarmışken, e işin kolayı vazgeçmeyi de dile dolamışken, yazılan cümleleri çok ta ciddiye almamak gerekiyor.
Ne yazacaktım, neler karalıyorum yine. Neyse. Bu veda yazım için; gerek altına, gerek ise direkt benimle irtibata geçen insanlara teşekkür ederim. Ciddiye alınmak zor zanaat, yükümlülüğü çok.(Gülüyorum burada.). Ama itiraf ediyorum, sadece aldığım bir mail -kimse alınmasın tam olarak burada- çok etkiledi beni. Bir kadın olarak, bir -sadece yazan olarak. Güzellik kavramını çok ta sıkmadan, bana karıştıran bir yazıyı okumak; Kadın olarak gururumu okşadı. Uzun süredir kullanmadığım için yerlerdeydi sayın okur, anlayamazsınız. Sadece yazan olarak da, elimdekilere bakıp, nelerden vazgeçip nelerden vazgeçememe, neler yaptığımın yabancı insanlar tarafından ne kadar farkında olduğu olgusunun güzel bir duygu olduğunun, yazarken yarattığım cümlelerin kimi anlattığı değil de, ne kadar doğru eşleştirirsem "ölümsüzlük" kavramını hayata geçirebileceğimi düşündürdü. Kendisi de muhtemelen bu cümleleri okurken, sadece gülüyordur. Merak etme ben de yazarken sana eşlik ediyorum. Koca hafta kendimi kilitlediğim yatağım, su içinde kalan yastığım, durmadan yalan söyleyen dilim şahit olsun ki, şu an bunları yazarken benden gülümsüyorum. İnandın mı gizli okur? Önemli değil inanman, ama inan. Bu paragraf neredeyse sana özeldi. Özel hisset diye değil, sana cevap verecek gücü bulamadım. Üşendim, istemedim, bilmem belki de gerçekten zamanı değildi. Bu paragrafı hem cevap, hem de sıradan bir blog yazısı olarak algıla. Ya da sen bilirsin. Evet, bilirsin.
Neler yaşadığım, neler hissettiğim konularına gelince; yazıp geçecek şeyler değil fakat hafifletir mi bilemedim. Ama ilham olacak konular gerçekten benim adıma.
Yaşarken hayatın gerçekleri-gerçeğim dengesini bozmak adına herşeyi yapmış olmama rağmen, gerçekleri bölümünün aldığı başarı ve benim hazin yenilgi hikayemi anlatırım mesela.
Kendini seven ama sizi düşünen, yanında siz olduğunu hissettiğiniz ,mutlu olduğunuz, çizgilerinizi silip, tekrardan yeni çizgiler yarattığınız,baktığınız, dokunduğunuz, öptüğünüz, istediğiniz. Hatta o kadar ileri gidiyor ki zaman, zaman zaman sizi siz olduğunuz için seven ama sonrasında bunun yetersiz olduğunu düşünen bir sürü insan anlatabilirim mesela.
Ama anlatırım sadece. Sonucu olmadan, akıl vermeden -ki beceremem-, karşılıklı bir beklenti içinde olmadan. Ben kendimi ve etrafımdakileri bu kadar ciddiye alırken;siz de sadece okursunuz.
Kısacası Sayın Okur, döndüm. Şarkılı,türkülü bir giriş yapmadan, sadece yazarak. Ama yok illa ki patlat bir parça dersen, şuan ki ciddiyetim diyor ki;
- Bu radyoda http://www.canliradyo.gen.al/canli_radyo_eksen_dinle.php çalan şarkı her ne ise benden sana gelsin.
Vazgeçme, vazgeç ama vazgeçmekten vazgeç. Vazgeçmediğin kadar kendinsin çünkü. Hep dediğim gibi "keşke dememek için.
Siyahın içinde neler olduğunu hiç kimse bilemez. Görünenle ilgilenenlere de duyurulur.
Bir de son olarak; iyi ya da kötü sadece dileyin.
Bu hayatı ve ölümü aynı anda sevmek adına; bol nefes kesen zamanlar dilerim.

9 Ağustos 2011 Salı

Veda

Siyah bulaştı suyuma.
İnançlarım, kelimelerim, kalbim bulanırken griye..Set çekemiyorum olanlara. Bıraktım dönsün siyaha.
Temizken görmeyen kalplere ne anlattım durdum kendimi, olmadı. Bir de böyle görmeye çalışsınlar içimi. Kelimesiz, sessiz ve siyah.



* Son yazımdı bu. Ara zamanı gelmiştir artık. Lanet bulaştı mürekkebime, ne yazsam olmuyor. Mühürledim defterimi, yazmam daha dedi dilim dün gece. Bu da son olsun, veda yazım olsun.

5 Ağustos 2011 Cuma

Yazmaya Sebep

Aklın bir kenarına saklanmış mutlu eden düşler...

Beklemeden giden yıllara inat yavaşça kurulmuş cümleler...

Sonu belli bir senaryoya inat yarım kalmış sahneler...

Her an gidecekmiş gibi kapının yanına bırakılmış boş bavul...

İtinasız yanyana dizilmiş bardaklar...

Yazmadan, konuşmadan paylaşabilecek bir ömür...

O ömrü yazacak tükenmeyen bir kalem,bitmeyen bir defter...

Pencereye vuran güneş, rüzgar, yağmur, kar..

Ve bir sürü sebep var ki insanı yazmaya iten.

Sen ve daha fazlası...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Albüm, Koca Bir Hikaye

Birsen Tezer i dinlemeli şu sıra durmadan. Dolunay parıldarken gökyüzünden bize, mazoşist ruhum da hortlamışken şu sıra kadehlerin arkasına saklanmak zaman kaybı. Bir kaç melodi, ses bu isyana eşlik etmeli diye düşünüyorum. Yoğun tempodan arta kalan gecenin bir kaç saatimi Birsen Tezer'le geçiriyorum bir kaç gündür. Önceden de dinlememe rağmen bu bir kaç gün daha farklı geliyor cümleler, enstrümanların sesi kulağıma.Hayallere dalıyorum aniden yine.

-
Küçük bir sahnede, iskemlenin üzerinde anlatıyor Birsen, anlatıyor. Dinlemeye çalışıyorum, aklımın seslerini bastırıp. Ama beceremiyorum. Dökülmeye başlıyor gözlerimden biranda. Utanıp düşüyor kirpiklerim aşağıya doğru, sağ elim sol elimi rezil etmek ister gibi ne yapacağını bilmiyor.
"Aşk bu değil, yapma güzel" diyor Birsen. Nasıl yapmayayım diyorum? Ne istediğini ilk defa bilen ben, ne zaman kafasını kaldırsa soluk görüyor karşındaki sureti.
"Seni sevdiğimdendir gelirim ben bu yere, Yanaklarıma düşer gözümün yaşı, Bakarım kendim gibi kel kalmış selvilere" diyor sonra da. Kafamı sallıyorum, bende öyleyim der gibi.
Sonra en sevdiğim şarkıyla devam ediyorum. Bilsen... "İki göz yeter görmeyi bilsen, gönül seslenir bir duyabilsen, elim uzanır, dokunabilsen,sevsen,dönsen.." Onu görüyor gözlerim bir anda.Karşımdaydı. Karşımda ve kayıtsız. Diğerlerinden farklı olmak için uğraşmasına gerek yoktu. Farklıydı zaten. Kızdım ilk saniyeler önce, sonrasın da bıraktım. Hak verdim. Kaçtığım bir sürü zaman borcum olan birine göre sakindi bile. Ben nasıl kaçtıysam o zamanlar, artık o da gözlerimden kaçıyordu. Zaman geçiyordu, notalar birbirini kovalıyordu.
O koca, kalabalık yerde bir anda tek başına kalıyoruz. Birsen giriyor araya, içimdekileri dillendirmek için. Başlıyor " Sonra bir ev boyadım sana. Kapısı mavi,zili deniz. İçinde yaşasak ikimiz. Geç bunları demeden, Şimdi." Yüzün dönük bana, gülümsüyorsun, parlıyor gözlerin. Uzunca kalıyoruz öyle. Dudaklarına bakıyorum kıpırtı yok. Ellerine bakıyorum kıpırtı yok. Yüreğim; heyecanla uçan kuştan farksız havalanıyor, sanki bir duvara toslar gibi düşüyor. Acıyor her yerim. Şarkı bitiyor, ben sessizliğe sarılıyorum.
Başka bir melodi başlıyor, eskilerden tanıdık. Birsen söylemeye başlıyor yine "Ve sen ben, değirmenlere karşı. Bile bile birer yitik savaşçı. Akarız dereler gibi denizlere." diyor. Sen yine öylece yerinde kalıp,yere bakarken, benimle beraber sessizce şarkıya eşlik ediyorsun. Şarkı bittiğinde, kafanı kaldırıp yüzüme baktığında gördüklerin üzüyor daha da çok seni. Yaşlarımı tutamıyorum görüntüde ben de, söyleyeceklerim sıraya giremeyip, tıkanıveriyor boğazıma. Ağlarken, nefes almamı düzenleyemiyorum bu sebepten. Bir yoluna girse, kötü sözler değil aslında dilimden yuvarlanacak olanlar.
Birsen devam ediyor, yardım etmeye devam etmek ister gibi. "Hadi gel yanıma, yetti canıma usandım. Beni birileri yakacaksa, ille de sen yak." Aklımdan geçmezdi. Aşkın ateşinin yakmasını dileneceğim diye geçiriyorum içimden. Dizginleyemediğim tüm düşüncelerime, bu da katılıyor birden. Şarkı bitmeye yakın, yüzüne bakıyorum ne düşündüğünü anlayacağımı sanıp. Boşver diyorum içimden, tanıdık bu belirsizlik.
Bu yaşananlara şahit bir şehri ben nasıl andıysam yazılarımda, Birsen de anıyor, "Gözlerin İstanbul, İstanbul gözlerin bugün, İstanbul yüzün bugün." diye başlıyor. Bilmeden şahit olan bir şehri, melodiyle karıştırıp, dinlettiriyor.
Sonlara yaklaştığımızı anlıyorum saate baktığımda. Birsen yeni bir şarkı için eliyle işaret yapıyor. Yüzüme bakıyor, belli yine cümleler dökülecek eteğinden. Benim sevdiğim gibi anlatacak sevdiğimi. Ve söylüyor da; "Aman efendim, canım efendim, konuş biraz, Aman efendim, canım efendim, sarıl biraz,sev biraz." Dinlerken muzur bir gülümseme gözüktü, ıslak yüzümde. Mıhlanmış gibi duran bedenim, hareket etmeye başladı. Yanında buldum sonrasında kendimi. Baktı yüzüme, sarıldı yorulmuş bedenime. Bende sığınırcasına, biri elimden çekiyormuşcasına sıkıca sarıldım. Şarkı biterken, Birsen' de gülümsüyordu. Benimse yüzüm halen gülüyordu,nefesimle boynunu ısıtıyordum bir yandan da.
Ve son şarkı... Kenetlenmişken bedenlerimiz, yavaşça söylenen kelimeler dökülüyordu. Şarkının öyle can bir yerini duydum ki, daha da çok sarıldım ona. " Tek heceye mecalsiz, sırılsıklam. Kıpırtısız, yokmuşum gibi. Gözlerim açık, .., Seni Özledim." O tek hece için kurulan tüm bu sahne, tüm bu cümleler şarkının bitmesiyle kararıyordu. Karanlıkta kalan bedeni bırakmak istemediğimden, sarılmayı bırakıp ellerine uzandım.Kararan ortamdan, yavaş adımlarla ama sıkıca tuttuğumuz ellerimizle çıkarken dilimde son şarkı kaldı.

* Birsen Tezer' e teşekkürlerimi borç bilirim.Dinlemek için; http://www.birsentezer.com/
** Ocak ayından bu yana yarım kalan yazı,şimdiye tamamlamak kısmet oldu.

2 Ağustos 2011 Salı

Nasıl Başladı, Neye Bağlandı Cümleler Yine

"İşaretler, tesadüfler, istemek... Yetersiz kalan bir sürü şeyden sonra yollarını ayırmak.Emanet olan bedenlere, emanet ifadeler yükleyip, birşeyler yaşamak. Kötü biten herşeyi temize çek, yıka ve rafa kaldır. Sonunda böyle iyi hatırlıyor insan herşeyi, yoksa ne mümkün tecrübe olarak kabullenmek."

"Ramazan geldi, koca bir seneyi atlatıp. Çok şey diledim, çok şeye de sahip oldum. Kaybettiklerimi de sahip olduklarımdan saydım zaman geçtikçe. Düzenim, düşüncelerim değişti, ben değiştim. Ürkek olan kelimelerime,cesaret geldi. Savunamadığım da yıkıldığım, zaman zaman inkar ettiğim, ama içimde -kelimelerim şahit olsun ki- pişman olmadığım günler de elbet.Ve dua etmeyi, Rab' dan dilemeyi öğrendim. Dilimle dileyemediğim dönemlerde oldu, sadece içimden geçen zamanlarda. Elimden kalemde düşmedi, içimde cümlelerde eksilmedi. Yazdım durmadan. Maddelere bir sürü nefes yükledim,can gelsin diye. Kendimi tekrar etmekten korkarken, duygularıma eşlik etti bir mevsim,bir defter ya da bir gömlek. Eskiden "can yeleğim" olmadan atlayamadığım o koca denize; şimdi tek başıma, derinlere dalarak giriyor, denizin dibinden yosuna bulanmış bir sürü insanlar buluyor, onların hikayelerini çıkarıyorum. Okuyup, tekrar suya bırakıyorum. O suya kendimi sakladığım kelimelerde salıyorum bazen. Gün oluyor sadece uzunca bakıyorum ya da bir çift göz eşlik ediyor bana. "
Geçen Ramazan' ı anımsadım. Dilime düştü işte bu cümleler. Güzel bir Ramazan daha olsun bu sene. Bencillik olacak belki ama sevdiğim tüm insanlarla nice de Ramazan geçirmeyi diliyorum.
Ayın anlam ve önemini belirtmez ama , sevdiğim bir şarkı eşlik etti madem, öyle de bitsin istiyorum.

Ezginin Günlüğü - Eski Günlerimiz

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...