22 Aralık 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 22

__

Tanıdık bir yola çıkmaya çalışıyorum bu karanlık yoldan.
Arnavut kaldırımlarına çokça adımlar sakladığımız, ucu ışıklı bir yol.
Sen bensiz ne kadar geçmişsindir bilmem ama, ben sensiz çokça geçtim buradan.
Yetim kalmış adımlarıma inat biraz da güçlü bastım her adımımı.
Kimseyle olamayacağını bilerek, gölgelerin oyununa inanmadım.
Bir vazgeçmek var yolumuzda.
- ki en büyük korkum.- Ya ben vazgeçersem? Ya da sen?
Hep bıraktığımız yerden başlarken, birimiz ya geç kalırsa?
 Tek başınalıkla, gölgelerle arkadaş olursak?
Vazgeçipte bir gölge olursak?
Aklımızın kirlileri tüm güzellikleri kapatır da, göremezsek "biz" olmanın başkalığını. 
Şimdiki zamanları bile eritenler varken, şu arnavut kaldırımında çamur olup, bir yağmur sonrası kaybolmakta var.
Olmaz aslında da hiç biri.
Her zaman ki ben işte.
Korkularımızı diziyorum tespih gibi,  kurutuyorum sonrasında.

Yaşamak tek.
Söylenenlere göre, teki kaybettikten sonrası çok uzaklarda.
Orada bile yol ikiye ayrılırken, karşılaşmak mı?
Karşılaşmak, uzaklar kadar muamma.
Faniliğimiz kalıyor elimizde yine.
Karanlık yol bitiyor şimdi.
Yolun ucundaki ışık, arnavut kaldırımın taşları ve gölgeler.
Işığa yürüsem göremezsin beni, çünkü başın hep eğik.
Karanlığın bitiminde, gölgelerin sesini bastıracak şarkılar söylüyor aklım.
Kötü ihtimalleri ışığa doğru astım da..
Ne vakit gelirsin?

__

* Uzunca zaman önce hediye edilen bir tabloyu, yatağımın karşısına asıp, uzunca izledim. İzleme sonucu da yukarıdaki cümleler. 
** "Yüksek Sakat - Sana Aşık Yalnız Ben" parçası. Sözleri, sözlerim gibi. Ben yazsaydım keşke diye bile hayıflanamıyorum, çünkü ben bile bu kadar net anlatamazdım. Klibi ve sözleri ile bütünlüğü ise istenilen sonuçta ; iç acıtıcı ve mükemmel bir uyumda.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 21

__

İnceden bir yağmur, düşerken şehrime, seni, sen kokan zamanlarını gönderdim rüzgara.
Sen şehrimden kaçtığını sanarken, bırakmadım düşlerimi.
Ben koktu şehrin.
Sen yine kaçamadın.
Gördüklerin olmak.
Kokladığın olmak.
Ben çoktan oralara karıştım.
Şehrimden istemesem de koptum.
Vatanımı istila eden düşman gibi değil de, göçüm gibisin.
Sığındığım bu şehrin, artık benim de şehrim oldu.
Fabrika çıkışlı düşüncelerin arasında yaşamaya çalışmaktan çok, yaşamak için.
__

"Göremediğimden dileğim... Ne garip. Göremediğimden görülebilecek zamanlar dilemek. Başka zamanlar da, farklı zamanlar yaşamayı istemek. Herşey bir yana; asıl garip olan bu zamanlarda sevip, kalmak olsa gerek. Kalmak gibi gitmekten, gitmek gibi kalmakta artık insanlar. "

* Öğle arası notu gibi oldu. Bir anda. Rüyamın da etkisi belki de.
** Dün gece uzun zamandan sonra kesintisiz uyudum. Rüyamda da edebiyat almış başını gitmekte. Çemberimde Gül Oya'dan hatıra bu cümleler, odamda da asılıdır. Gün geldi, rüyamda da söylerken buldum.

- Hani böyle karanlık bir gecede, ıssız bir yokuşu tek başına inerken bir köşeyi dönersin de deniz çıkar ya karşına. Sonra o denizde bir gemi belirir. Şıkır şıkır ışıklarla geçip gider. Sen sevinirsin. Hiç nedensiz ama. Sonra için kıpırdar ya hani, öyle işte. Seni tanıdığımdan beri bir gemi geçiyor içimden. Hep ama. -

*** Yeni Türkü - Karanfil olsun yazımın parçası da...

16 Aralık 2011 Cuma

Kıssadan Hisse Zamanlar - 20

"Alsan da ellerinle yıkasan yüreğimi,
Temizlense tüm siyahım.
Yine bahar koksam,
Çocuk zamanlarımdaki gibi.
Açılsa ellerim korkmadan,
Babama uzanır gibi düşünmeden.
Çalınan düşlerimi bulmuş olsan,
Ellerinden kavuşsam geciktiklerime."


* Eskilere bir tek cümle eklemek istemeden başlıyorum, sonrasında değişen duygularla eklerken buluyorum kendimi.
** Geç olsun, güç olmasın. Bu paylaşımı diğerleri gibi yapmakta farz olsun bana. Doğa İçin Çal ekibinin 3. çalışması; Gesi Bağları - Çemberimde Gül Oya- Çay elinden Öteye..
*** Gesi Bağları türküsüde bana gelmiş olsun. Güzel zamanlar olsun. Sabun köpüğü zamanlar olmasın.Hep olsun. Daim olsun.

15 Aralık 2011 Perşembe

Kabus Notları - 2

-Bir- -an-, -an-mamak için adını,
S-an-rıların içine saklıyorum seni.
-An-sızın gider gibi yapıyor ellerim,
Gözlerimi aç-an-a kadar y-an-ımda oluyorsun.

Yetmiyor y-an- y-an-a olmak çoğu zam-an-.

-Bir- olmak vardı aklımda.
-Bir-likte ölmek sonunda.
-An-latamadım kendimi ki,
-Bir- başınayız şimdi.

* Bir süre eski yazılara devam edeceğim muhtemelen.
** Mabel Matiz - Arafta... Arafta kalanlara gelsin.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 19

__

Kendine uzak kaldığı zamanları ne vakit uzun tutsa,
Beklenmedik bir anda vuruyordu yüzüne kendisi.
Hiç tahmin etmediği bir zamanda ve yerde, karşılaştığı eski bir sevgili misali.
İşte o anlardan birini yaşıyordu adam.
Uyanıkken neşteri derisinde hisseder gibi sızlıyordu ağlarken.
Ne kadar özlediğini, sevdiğini anımsattı acısı ona.
Dualara iğnelenen bir kaç keşkelerden,
Rüzgara savurduğu cümlelerinden hiçbiri mi ulaşmamıştı eline?
Hiç mi kokmamıştı burnuna kokusu?
__
O gece tekrardan ayrıldığı gün kü kendisine dönerken adam,
Kadının geri gelmemesini diledi.
Gitmesin diye baktığı ama söyleyemediği,
Sadece izleyip kaldığı bir suretin gidişini anımsadı.
Gözlerini kapatıp, rüyaya karışmasını diledi.

*Yarım kalanlardan...
** Bir erkeğe ait cümleler karalamak adına ilk benim için.
** Anjelika Akbar - Aşk

28 Kasım 2011 Pazartesi

Kabus Notları - 1

"Ruhum bile boğuluyor sensizliğinde.
Nasıl da derin.
Nasıl da siyah.
Görmediklerim korkutuyor beni;
Düşerim de sensiz derinliğine, boğulurum diye."

*Kesik kesik uykularımda o kadar çok kabus görür oldum ki. Hatırladığım çok net görüntüler yok. Fakat bazı belirgin sahneleri net hatırlıyorum. Mesela,gece yukardakileri fısıldıyordum. Sanırım rüyalarda da karalamaya başladım.** Kaybedenler Kulubü - Bazen ...
*** Ve evet artık Kabus Notları da başlar. İyi bir hafta olsun.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 18

Bir "ben" vardı ki benim içimde.
Kocaman dünyalar, hayatlar sığdırdı.
Bazen koştu.
Bazen başı boş yürüdü.
Bazen sadece durdu.
Bazen dönüp gitti.
Ama öyle bir zaman geldi ki...
Sen hep vardın.
Ben hep vardım.
Sanki birbirimize sırtlarımızı dönmüştük.
Sadece varlığımızdan emindik önce.
Sonra bir gece, bir anda yüzümüzü döndük birbirimize.
Ve tek nefes olduk büyük bir hevesle.
O an tek olan "ben", "sen" ' e karıştı.
Hiç tereddütsüz.
Yolcu ettiğim birinin geri dönüşü gibi;
Özlemle, sevinçle.
Zaman ne yaptı bize bilmem.
Takvim yapraklarını atarken, neler attık çöpe?
Ya da "ben" deki "sen",
"Sen" deki "ben" nereye saklandı?
Bir gün "sen" gittin yanıbaşımdan.
Ertesi sabah "ben"siz uyandım yeni güne.
Nasıl tuttuysak ellerimizi...
Kim bilir?
Giderken  içimdeki "ben" i de alıp götürmüş.
Bencillik miydi bunun adı?
"Ben"i "ben" siz bırakmak.

Neredeysem geri dön artık.

* 17 Kasım' da karalamıştım bu satırları. Şimşekler çakıyordu beynimde, gözlerimi yaşlara boğacak kadar. Bir anda yoldayken durup, bu satırları yazdıracak kadar. Bir anda. Ansızın. Toz toprak artık herşey.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Beni Unutma Filmi "Bir İnsanı Ne Kadar Sevebilirsin?"

Takva filminin yönetmeni Özel Kızıltan kamerasının, Burak Göral'ın senaryosunun satırlarını yansıttığı, 100 dk. süren "Beni Unutma" filmini izledim geçen akşam. Paylaşma gereksinimi duydum, kötü eleştirilere inat.


Bir tarafta sevgilisi Hakan (Kenan Ece) tarafından aldatılıp,yakalayan Olcay(Açelya Devrim Yılhan) karakteri, diğer tarafta evlilik arifesinde herşeyden bunalıp, nişanlısı Ebru'dan (Tuba Ünsal) vazgeçen Sinan (Mert Fırat) karakteri. İkisi için dönüm noktası olan o günde, aynı yerde bulunup, yollarının kesişmesiyle hikaye başlar. Ortak bir arkadaş ve ayrılıklarının sayesinde bir anda yakınlaşmaya başlarlar. Olcay için kötü zamanların başlangıcı, Sinan' ın varlığıyla, varlık olmak için yaptıklarıyla bir anda güzel zamanlara dönüşür. İkisinin de geçmişinin peşini bırakmaması ve mutlu bir evlilik sonrası Olcay'ın tuhaf davranışları yüzünden düşen gölgeyle birlikte süregelen bir hikaye.

Mert Fırat' ın başarılı senaryo seçimlerinden dolayı, tereddüt etmeden gittim bu filme. Bir süreci anlatan filmler ilgimi daha çok çektiğinden; izlerken, ağlarken, gülerken de ayrıca haz aldım. Belki tanıdık sahnelerin verdiği etki, belki de kendi duygusallığım. Ama eksikleriyle beraber tatmin edici bir film.



"Bir insanın, bir insana aşık olması saniyenin beşte biri kadar zamanda oluyormuş. Biliyor musun?" u savunan Sinan ve "Sana dünyaları verenle değil, kendi dünyasını veren bir adamla evlen." cümlesine inanan Olcay' ın hikayesi bence izlenmeye değer.

Filmi izlemek için diğer başka sebepler;
-Anjelika Akbar'ın hazırladığı film müzikleri için.
-Unutmabeni çiçeği ve hikayesi için.
-Bülent Ortaçgil'in Yüzünü Dökme Küçük Kız parçasıyla gülümsemek için.
-Olcay'ın babasının sesinden Can Yücel şiiri dinlemek için.
-Çoğumuzun bilmediği Pig hastalığını öğrenmek için.
-Filmin sloganının da dediği gibi "En fazla ne kadar sevebilirsin?" i sorgulamak için.

*İnternette okuduğum yorumların aksine, ben filmi izlerken çok zevk aldım. Umarım siz de beğenirsiniz. İyi seyirler dilerim.

Filmin Resmi Sitesi; http://www.beniunutmafilm.com/

Fragman;



17 Kasım 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 17

Alevler sarmış çevremi.
Görürüm o orada, görmez beni.
Ağlasam da söndürsem ateşi.
Çıksam karşısına sevse beni.
Dilim lal olmuş, yüreğim kilit.
Tutsa elleriyle silse tüm yanık izlerimi.
__
Kül olacak ateşte elbet.
Suyu arayacak yüreği.
Ateş gelmez belki ayağına suyun.
Ama açar yüreğini ateşe.
Demese de bilirim beni istediğini.
Söndüremese de ateşle buhar olup gideceğini.

*Metis defterinin bitmesine az kala. Karıştırdım biraz sayfaları. Yukarıdaki cümleleri buldum. Eskisi gibi bencil olmadığımdan paylaştım hemen.
** İşten ve sosyal hayatımdan dolayı yoğun dönemlerdeyim. Hep bir koşturma. Yollarda, uyumadan önce deftere notlar almaya devam ediyorum tabii ki yine. Blogun temasının bile değişme vakti geldi bence.
*** Multitap'ın Battaniyem ve Çıbık gibi hareketli parçalarından sonra "Ben anlarım." parçası; beni gerçekten çok şaşırttı. Sözleri ve müziği, şu Kasım'ın bir başkalığını göremediğimiz dönemlerde güzel gitti. Devamını bekleriz.

15 Kasım 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 16

Duymuyor musun sesimi?
Belki bir insana, bir varlığa titreşim olmaz sesim;
Bir ruh için, Yaradan için çağrıdır seslenmelerim.
Sanırım - sanırdım ki hatta - hep anlarsın beni.
Birden gelmelerin bundan sanırken;
Her yolun bana doğru geliyor.
__
Nerede melekler?
Neden konuşmazlar benimle?
Üşüyen yüzümde ellerimin sıcaklığı,
Ellerinden kalan eski bir sızı bir taraftan.
Elele kalıyoruz bir anda, sen bilmiyorsun.
İstiklal, kalabalığına almak istiyor beni.
Ben de inatla meydanda seni bekliyorum.

* Tümer' le yazarken yine.. Benden dökülenler. Düzeltme/eklemeleriyle beraber.
** Bir Yeni Türkü konseri geçti gitti. Hep bir ağızdan şarkılar söylendi.
*** Mehmet Güreli'nin parçaları, kafamdaki listede dönüp duruyor. Ama en çok mırıldandığımı paylaşacağım. Bugünlük "Sen ve Ben" parçası gelsin.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 15

Bir rüzgar var dışarıda.
Ve yüzümü ıslatan; sakince çarpan rüzgarın getirdiği su damlacıkları.
Düşümdeki İstanbul'u resmediyor gördüklerim.
Verdiğim her nefes; havadaki karmaşaya karışıp kaybolurken,
Aldığım nefes çoktan vücuduma karışıyor.
Nasıl da isli ve kirli.
Sığınıyorum bir süreliğine eski bir tramvay durağına.
Hep burada bekleyen ama o tramvayın yolcusu hiç olmayan biri olarak;
Gidenleri izliyorum.
Kimi gülüyor.
Kimi konuşuyor.
Kimi asmış suratını kendi düşünü izliyor.
Herkes bir yerlere yetişmeye çalışırken,
Ben herkese yetişiyordum bakışlarımda.
Başka hikayelere asılıp giderim belki diye.
Kendi halimi düşünüyorum bir an.
"-Beni bulsa bulsa Azrail bulur." diyorum içimden.
Bir melek korkutur mu insanı?
Ürperiyor içim birden sanki gelmiş gibi.
Ne zaman ürperse içim kalamıyorum o yerde.
Sanki tramvaydan aceleyle inen bir yolcunun telaşıyla çıkıyorum duraktan,
Ve hızlı adımlarla meydana inerken; kalabalıktaki hikayelerden biri oluyorum.

* Bugün durakta beklerken telefona not aldığım ufak bir yazıyken, gecenin bu vakti tamamlandı.
** Sanırım paylaştığım parça, tam yerine oturmuş oldu. Bülent Ortaçgil - İstasyon İnsanları

9 Kasım 2011 Çarşamba

İstanbul'a İlk İhanet

Sevişmelerin ucuz olduğu bir şehirden,
İstanbul’dan yazıyorum sana.
Farklı şehir kokan bedenini,
Yalanla ve korkuyla beslediğin ruhunu,
Yani seni, özleyerek anıyorum.
Kinimi hangi su söndürür?
Bilmem.
Yüreğimi hangi ateş ısıtır?
Tenime kim dokunur?
Bilmem.
Özünde bu kadar ucuz olan bir şehir,
Yine bu kadar ucuza mı verir cevaplarımı?
Yoksa unutur gider mi bizi de geçmişi unuttuğu gibi?
Belki Beyoğlu katar bizi karışıklığına,
Beyazıt ve Sultanahmet bir olur da saklar bizi o eski sokaklarında belki de.
Hiç biri olmaz da bakarsın,
O yorgan altında bekleriz herşeyin normale dönmesini.
Ama yine bulurlar bizi, bilirim.
Korkunun kokusu keskindir, ölü gibi.
Sindiremem kokumu kokuna.
Sarılmak yetmez,
Kaybolmak lazım nefeslerde belki de.
Ve biliyoruz ikimizde bunu.
Sevdiğinden midir ki gidiyorsun benden?
“Yakalamasınlar seni de” mi diye.
Ve ben yine bu şehirde,
Bu satırları tek başıma ucuz bir kalemle, deftere yazıyorum bunları.
Yazdıkça değerlenir sandığım sen,
Mürekkep gibi sadece bu satırlara bulaşıyorsun.
Yatağa uzattığım bedenim,
Etrafımdaki diğer adamlar,
Bu şehir…
Bunlar yetersizmiş gibi gelse de yaşamaya,
Bir o kadar da sebep oluyor seni iyi anlatan anıları unutmaya.
Doğduğum şehre ilk ihanetimi de,
İşte bu satırlarla yapıyorum.
İstanbul affeder mi beni bilmem.
Son nefesten sonra toprağına katar mı bedenimi?
Ve bu ne kadar umurumda o da meçhul.
Bildiklerim öğretilen temel fiillerden ibaret.
Sevmek, nefret etmek, özlemek gibi.
Ve unutmamak da en baskın olanı.
Nasıl hatırlatıyorsa İstanbul herşeyi bana,
Nasıl vuruyorsa gözlerime anıları unutturmamak adına,
Ben de unutturmuyorum aklıma, nasıl gelip gittiğini.
Sen o keskin kokunla karışırken kalabalığa,
İstanbul fener oluyor hislerime, gerçeklere.
Ama ben yine de ihanet ediyorum bu cümlelerle.
Seni seviyorum, İstanbul’ un beni sevdiği gibi.

*Kaynak: http://www.radikalgenc.com/edebiyat/siir-edebiyat/istanbula-ilk-ihaney

** Bu yazımı hangi ruh halleriyle yazdığımı hatırlıyorum da... Yazının düzenlemeye ihtiyacı vardı ama hiç dokunmadım. Dokunmak istemedim. Hatta Radikal Genç' e ne zaman gönderdiğimi dahi hatırlamıyorum. Şimdi yaınladıklarını görüp, karşıma çıkınca; paylaşmak düştü payıma.

*** Teoman' dan gelsin... Çok sevdiklerimden biri. İstanbul' da sonbahar...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Kasım 3, Doğum Günü Anlam ve Önemi

3 Kasım 1987…

Kendi doğum günü hakkında yazı yazma hissiyatı, benim gibi bir yazı delisinin aklından geçer sanırım. Böyle bir yazıya, biriktirdiklerimi hafifletme ihtiyacı ya da belki de birazda olsa düşündüklerimi paylaşma isteği ya da şükran dilekleri der geçeriz. Yazmak için sebep çok.. Ama bu ne bir deneme, ne de bir öykü. Bu açık bir mektup. Tüm herkese yazılan.

Şanslı bir kadın olduğumu anlatmaktan başlayabilirim sözlerime. Şanslıyım, iyi bir hayatım var. İyi bir aile, iyi bir iş, daima da beni seven insanlar var hayatımda. Seven derken; hafife alınacak derecede de değil. –Varlıkları için bu sayede teşekkür ettirecek kadar.- Düşüme düşürdüğüm çoğu şeyi yapacak güce, isteğe sahibim. Bu konularda da yol açısından hep açık fırsatlar bulmam da ayrı bir etmen tabii ki.

Kısa zamana kadar ruhen, son zamanlara kadar da vücuden çöküşlerim oldu. Kötü ya da yanlış seçimler olsun bunun adı ya da kötü deneyim; hepsinin benden aldıkları umurumdaydı. Oturup düşünecek kadar. Hatta kafaya takacak kadar. Fakat atlatılması zor olmadı.- ki halen bence çok iyiyim- En büyük katkıları belki de o zaman ki hislerden açığa çıkan bazı hissetmediğim duygular ve bunun sayesinde döktüğüm cümleler oldu.
Acemice dökülen cümlelerime daha farklı anlamlar yüklememdeki en büyük sebeplerden biri, bu kadar çok çöküp, kendi içime iyice dönmüş olmamdı. Çevremde olup bitenler; tanıdıklarımın-tanımadıklarımın yaşadıkları, acıları, mutlulukları, sahip olduğum tüm duyularımın hissettikleri, hayallerim, rüyalarım, bana biçilenler, benim biçtiklerim, diktikleri- dikemedikleri…. Sıralamaya kelimemim yetmediği bir sürü anlamlar; şimdiki Merve Nur olmamdaki sebep.

Çok kazandım, çok kaybettim. Çok doğru davrandım. Çok hata yaptım.

Kazandım, çünkü; Hiç bilmediğim duyguları hissettim. Hiç olmadığı kadar cesurdum. Hiç olmadığım kadar çocuktum. Hiç olmadığım kadar büyük insandım. Ağlarken çok yazdım. Gülerken çok paylaştım. Çok kez kendimi unutup, başkası oldum.

Kaybettim, çünkü; Bazen o kadar bencil davrandım ki beni kendi kadar sevenleri bile kaybettim. O kadar kendi içimde dolandım ki, kapıyı açmayı istemedim. İnancımı kaybettim, kapımı sonuna kadar açtığım bir anda. Gelip biri tek hamleyle yok etti. Kötü mü oldu bilmiyorum ama daha realist oldum. Gururumu kaybettim.-ki devir insanı meğer sevildiğinde bile buna ihtiyaç duyuyormuş. Bilemedim.-

Çok doğru davrandım; Sebepli zamanlarda sessiz kalıp, sadece izledim. Kaybettiğim anlarda, düşlerimden beslendim. Yapabileceğim herşeyi dizdim hayatıma. Öğrendim, okudum, dinledim, yazdım. Arada ara verdim elimde olmadan ama hep devam ettim. Doğru zamanda, doğru yerde oldum. Doğruyu savundum. Savaştım. İnandığım yerde kaldım. Tedirgin olduğum her yeri terkettim. Çok sevdim. Çok kızdım. Çok paylaştım. İstediğim yerlerde oldum. Çok uğraştım bazen. Ama neden uğraştım yerine; neden olmadığını sorguladım.

Çok hata yaptım; açmadığım kapılarda. Bazı tavırlarımda, üzdüklerimde. Beni üzen herşeye diyecek bir şeyim yokta, üzdüklerimden özür dilerim. Çok kurcalayınca hayatı, çokça da hata yapıyor insan. Söylemek istemediklerini söylüyor. Dilemek istemediklerini. –ki yüreğim ne kadar başka dese de.-

Özetlemeye çalıştım. Belki becerdim, belki beceremedim. Önemsedim, önemsendim ömrüm boyunca. Doğru yol, doğru işaret, doğru insan gibi sıfatlara inandım. Tüm çabam; kendimden haz aldığım şu vakitlerde iyi yaptığım herşeyin beni bırakmaması.

*Bu yazıyı doğum günüm öncesinde yazmıştım. Gece 12 öncesi ve sonrası arayan, mesaj atan, facebook aracılığıyla ulaşan, yüzyüze yakalayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Akşamında da kutlama yaptık. Gecenin özeti çok netti. Beyoğlu Hamam atmosferi eşliğinde; Sevdiğim bir ben vardı. -Eksik- Sevdiğim kardeşlerim vardı. Sevdiğim dostlarım vardı. O kadar güzeldi ki. Uykuya şükrederek daldım.

Açık dilek kutusu açıyorum ki; sinerji oluşturalım.

Ve tabii yazının şarkısı. Gece yüzümün daha da çok gülmesine sebep şarkı. Bülent Ortaçgil imzalı, Mehmet Günsür söylemli Eylül Akşamı şarkısı. Sevgiler,

1 Kasım 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 14

Eğme başını çocuk,
Kaldır da bak bana.
Dönmesin yüzün yere boşuna,
Ben hep buradayım nasıl olsa.
__
Sıcacık olmuş ellerim,
Yüzünü,ellerini ısıtmak tüm derdi.
Eritmez belki buzları,
Saklar avucunda tüm kirleri.
__
Saklama yaşlı gözlerini,
Silerim bir elimle becerirsem.
Olmazsa beraber ağlarız.
Şaşkın şaşkın bakma yüzüme.
__
Yol çok uzun farkındayım.
Ama Dünya küçük, ben fazlayım.
Koca bir ay var ki tepede,
Kılavuz bize her yerde.

* Şu sıra kötü olaylar peşimi bırakmamış gibi olsa, şükretmeyi dilimden düşürmemeye çalışıyorum. Ki geri dönüşlerini alıyorum. Bunun dışında; iyiyim, gerçekten hem de. İyi giden o kadar çok şey var ki. Kötü olanlar için ise; isyan etmenin faydasız ve gereksiz olduğunun farkındayım.Ek olarak; Yazdıklarımın bir kurgu olduğunu unutmamak gerek.
* En sevdiğim şarkılardan biri. Here Without You.. Güzel bir cover daha Boyce Avenue' dan.. İyi dinlemeler.

20 Ekim 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 13

Bulantılarım kesilmiyor.
Sabit kaldı bakışlarım.
Da dönüyor durmadan herşey, sarsılıyor.
Renkler soluk.
Suretler silik. 
Kuzgun siyaha yakın gördüklerim.
Aldığım nefes isli olmalı.
Yoksa neden boğazım yanar ki?
__
Yürüyorum,
Bu yetiyi yeni kazanan biri gibi.
Onun gibi rastgele atıyorum adımlarımı,
Onun aksine bir sonraki adım sevindirmiyor beni.
__
Konuşmak istiyorum,
Sessiz kelimeler kullanıp.
Yazmak istiyorum,
yansımayan harfler kullanıp.
Ağlamak istiyorum,
Yüzümü ıslatıp güldüreninden.
Sormak istiyorum,
İstediğim cevapları duyacağım.
Sarılmak istiyorum sıkıca,
Senin bana özlemle sarıldığın o anda.
Kalmak istiyorum,
Senin de benim için kaldığın yerde.
__
Ne hazin bir duygu.
Ne bitik bir ruh.
Ne yalancı bir beden.
Görünen ve görülen nasıl bir ironi.
__
Aynı yerde nefes alıyoruz,
Aynı yerde yudumluyoruz çayımızı,
Aynı ayı paylaşıp,
Aynı yağmur ıslatıp,
Aynı güneş ısıtıyor bedenlerimizi.
Aynı ezana kulak kabartıp,
Aynı anda mırıldanıyoruz içimizdekileri.
Farklı zamanlarda aynı yerde olmak bizimkisi.
__
Ruhun hafifken mutludur.
Düşünmesi ağır artık.

Bedenle beraber taşımazı zor.
Fısıldıyorum havaya nefesim yettiği kadar.
Gerisi dünyalık.
Dünya' ya kaldı işimiz.
Allah bilir nereye, kime gider cümlelerim.
__
Burnuma toprak kokusu geliyor şimdi.
Bir hafiflik ve sıcaklık içimde.
Herşey güzel de, 
O gelen kim?

* Anlatacaklarım birikti. Diyecek cümlem olmadığından değil ama toparlayamıyorum bir türlü. Bilal' in güzel daveti olan Farid Farjad konseri ve izlenimlerim-duygularım, karışıklıklar, bunun yanında giden belli planlarım... Evimde oturduğum bir an düzenlenip, sunulacak en güzelinden.
** Ayrıca Kıssadan Hisse Zamanlar' da 13' e geldim. Uğurlusu bu yazım olsun, tüm inançlara inat.
*** Yansımalar - Salıncak parçası bu sefer. Neden mi? Kelimeler tarifsiz hislerime diye.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 12

__
Ötelemek ve öteki olmak sırayla.
"Gitme" cümlenle fark edilen gerçek. 
Ötelerken hayatımızı her seferinde,
Ötelenen de olmuşsun bir yandan da.
Öteki olmak için de zaman dolduruyorsun şimdileri.
Ne büyük ironi ama.
Gitme diyen birinin, gitmesi.
Kalıyor gibi duran, aslında gitmeye hazırlanan.
Vakit gece yarısı olmuş.
Öteki Ben oluyorum yazarken.
Açıyorum cümlelerimin sonunu.
Üç noktalarla uzatıyorum bitişleri.
Git ve gelme diye.
Öteliyorum seni diğer cümlelere, isimlere.
Ötekileştiriyorum aklımda seni.

Artık öteki insan oluyorsun.
__

* Günün cümleleri.  Uyuklamaya yakın çıktı. Öteki olmaya mecbur olan herkes, herşeye ithafen olsun bu yazdığım da. Hatta gün özeti gibi.
** Tüm gün aralıksız bu parçayı dinlediğim günler olurdu. Büyük bir aradan sonra arşiv karıştırması sonucu geri döndü.


10 Ekim 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 11

Tekil şahıslarla devam ediyorduk yolumuza.
Mutluyduk bu halimizle.
Kesik kesik hatıramda o günler.
Gülüyoruz hep.
Dokunuyoruz şefkatle.
Ağlasak da korkmuyoruz.
Neler oldu bilmiyorum?
Sen ve ben.
– Aramızdaki Ve’nin anlamı bu kadar büyük olabilir miydi?-
Öteledik Ve’ yi ve biz olduk.
Sonra bazen sen ve ben, bazen de biz.
Şu an ne ben’im, ne sen,ne de biz.
__

Uyanamıyorum şimdi de.
Rüyada olduğumu bile yeni farkediyorum.
Rüyada; başka birinin rüyasında.
Nasıl yaptın bunu bana?
Düşlerin arasına sıkıştırdın önce beni,
Kabuslarla bıraktın şimdi de.
2 çirkin adam, kollarımdan çekip götürüyor beni.
Bağırıyorum durmadan, kurtarırsın diye.
Aynı yönde bile değildi adımlarımız.
Sen ağır adımlarla ilerlemene rağmen,
Benim koşan cümlelerim yetişemiyor yüreğine.
Biliyorum bu yürüyüşü.
Gitmek değil bunun adı. Terk etmek.
__

Mütemadiyen süren bir acı.
Ellerimi üşüten, gözlerimi yaşlara boğan.
Ne kadar sürecek bu?
Hücreye tıkılmış bir mahkum gibi.
"Suçsuzum" cümlem bir deli saçması.
Bir deliye kim inanır şimdi?
Anlatacaklarıma kim inanır?
Kim savunur sevgimizi?
Yaşadıklarımızı?
__

Attılar beni bu küf kokan hücreye.
Kesiyorlar her yerimi.
Kan kokana kadar ortalık.
Kendi kokumun bu olduğuna inandırana kadar.
Gelsen kurtarsan beni?
Yarım kaldım yine de gelir misin? –Hiç sanmıyorum.-
Gelsen. Ben aynı sever miyim? – Muamma.-
__

Karanlık her yer.
Biliyorlar korkarım karanlıktan?
Biliyorsun sen de.
Sarılamam ki kendime, acırken canım.
Ne yapıyorsun bana?
Kalk, uyan artık.
Uyandır beni de.
Ne ben kalacak ortada.
Ne seni anlatan herşey.

* Dün gece döküldü bu cümleler. Taslak olarak kaldı. Bugün tamamlandı. Kafam bazen nerelere gidiyor kendimde anlamıyorum. Yağmur travması sanırım.
 **Güzel haberlere gelince; Spor, Fransızca, Keman 3' lüsü şeklinde bir düzen belirlemiştim Eylül' de kendime. Ekim başlar başlamaz da bu yoğun tempoya giriştim, hatta alıştım. Ehliyet sıkıntımın da aradan çıkacak olması da durumun ekstraları oldu. Yani kısaca; Çok güzel bir Ekim başlangıcı oldu.
*** Yağmura eşlik edecek, yazmama da sebep parça; Lara Fabian - Je suis Malade





9 Ekim 2011 Pazar

Kıssadan Hisse Zamanlar - 10

Sahipsiz gibi herşey.
Yağmur vuran camımdaki buğu gibi.
Yok olacak sanki, gözlerimi indirsem.
Belki de o yüzden durmadan yazıyorum.
Döktüğüm cümleler ne vakit ses olsa; ardında sadece yüzümü hatırladığın için. - Belki onu bile hatırlamıyorsun.- 
Ama yazsam öyle mi?
__
Bir sayfaya, insan hem aşkını hem de nefretini anlatabilir mi?
Hayır, deme. 
Yazıyorum işte.
Çevirdikçe gülüyorum.
Çevirdikçe ağlıyorum.
Çevirdikçe hem ölüp, hem de diriliyorum.
Gerçek işte, mürekkeple mıhlanmış yerine.
Gitmiyor.
Terk etmiyor.
Aldatmıyor.
Yalan söylemiyor.
Çevir ve oku. 
Bu kadar.
Emanet bırakılan herşeyin sahibi oluyorsun her noktanın sonunda.
Paylaşıyorum bazen lokmamı, serpiyorum ellerimle bazılarını.
Bir şarkı gibi seslenemiyorum belki ama, yüreklerine misafir oluyorum.
Tek gitmiyorum sadece. Seni de götürüyorum hep yanımda.
Öyle ki bilmeden "biz" oluyoruz. - İstemeden tabii.-
___
Unutmayı unuttum yazalı. 
Silgi tutmayan mürekkepleri tuttum yanımda.
Bir de sen kokan cümlelerimi.
Bana sakladığım herşeyini, onlara anlattım.
Onlar da başkalarına. 
Gizli, karanlık yerlerde umutsuzca ölme diye, yaşatıyorum böyle.
Ölüyorsun bazı günler. Gülüyorsun diğer günler.
Seviyorsun bazı günler. Gidiyorsun diğer günler.
__
Ya bitersen? 
Ya gerçekten ölürsen?
Ya ben ölürsem, gerçekten biterse kelimelerim?
İhtimaller...

*Hediye edilen bir defter içine dökülen kelimeler... Kendime niyetli değildi. Kader kısmet.. Umarım yazmak için sebep olurum yeniden...
** Emir Bey' den devam ediyorum. Şu sıra hep bir yerlere koşturma içerisindeyim. Güzel başlangıçlara yol açtım. -O durumlarla ilgili de bir yazı yazmak niyetindeyim.- Bildiklerimden şaşmıyorum o yüzden de müzik konusunda.  "Cennet Bahçesi" parçanın adı da. Şiir olarak da, bestelenmiş hali de nefis.
İyi okumalar, iyi dinlemeler.

4 Ekim 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 9

Son sözlerini yazar sanarsın.
Son sözlerin de değildir zaten.
Ama son sözlerin kadar acıtır canını.
Sorsalar; söylemek istediğin son kelime ne diye?
Ya da en acısı; Hangi isim diye?
Ürperir içim,kalkar gider. Duymam diyeceklerimi.
Terkeder gider gözlerim bedenimi. Görmem yazdıklarımı.

* Yarım yazılardan. Aniden yazmıştım bir soru üzerine.
** OneRepublic - Missing Persons 1 & 2. Çello' nun sesine dikkat... Çellist arkadaşın hayranı olduğumu belirtmeme gerek yok sanırım.

30 Eylül 2011 Cuma

Bir Tutam Cennet - A Little Bit of Heaven

Herşey en üst düzeyde yolundayken; güzelken, güçlüyken, mutluyken, gerçekten iyi dostlara, iyi bir işe ve başarıya sahipken, aşk sorumluluğu altında olmadan ilişkiler yaşarken, bir anda herşeyinizi bir kolon kanseri yüzünden kaybedeceğinizi öğrenseniz tepkiniz ne olurdu? Ya peki Tanrı size son 3 dileğinizi sorsa?



Başrollerini Kate Hudson ve Gael Garcia Bernal' ın paylaştığı, romantik komedi ve dram filmi olarak, iyi denebilecek bir film olan "A little a bit heaven" la karşımızdalar. Bu yağmurlu Eylül akşamına uygun bir film oldu hatta. Sweet November tadında; hastalığını öğrenen bir kadının, her insanın sanırım son anlarında "keşke" dediklerini, aile ve aşk hayatını yerine oturtmaya çalışmasını,hastalık evresini, etrafındaki insanların duygularını ir nebzede, içi sızlatacak kadar anlatmaktaydı.

Filmde sorgulanacak sahneler de vardı tabii kopuk ve saçma kurgular gibi Filmi izlemeyenler için ayrıntı vermek istemediğimden buralarda susmam daha doğru sanırım. Ama dediğim gibi yağmurlu bir Eylül akşamı, yalnız (ki uzun zamandır kalmadığımı da farkedince) izlenen bir film olunca, açıklarda kapandı sanırım. Ve tabii ki müzikleri; caz dinlemeyi özleyen varsa aranızda benim gibi, daha da zevk alacaktır filmden.

Filmden bana kalanlar; Bir kaç damla gözyaşı olabilir. Hayıflanmak olabilir. Kıskanmak olabilir. Son olanlardan sonra da kanıtlandı ki; Ölmekten korkmuyorum da, yapamadıklarımın-yapmadıklarımın yarattığı o kötü duygudan korkuyorum.
Akıl vermek değil niyetim -zaten becerememekteyim de- ama ertelemeyin de. Hiç bir eylemi, hiç bir insanı.

*İçinizden 3 dilek geçirin bu gece. Gerçekten çok isteyerek. Son 3 dilekmiş gibi de özel olsun. Yüzünüzde oluşan o güzel gülümsemeyle uyumak gibisi yoktur sanırım.
**Bon Jovi geçmişim ergen dönemlerime dayanır."All about loving you" şarkısı özeldir. Kimseye adanmamış, bana ait şarkı özelliğini taşımaktadır. Birine söylemeden ölmem sanırım, ne dersiniz?


Jon bon jovi - all about loving you

Kıssadan Hisse Zamanlar - 8

Bir Rumeli şarkısına tutturdum sevgimi de gönderdim sana.
Alır mısın tam istediğim gibi?
Havada salınırken kıskanır mı kuşlar, ondan daha güzel öten sesi?
Anlar mısın sana çaldığını?
Dinlesen anlar mısın seni sardığımı
Alsan ellerine tekrar tekrar dinler misin?
Sevinir misin sana ilk kez gelmiş gibi?
İşte durmadan bunları düşünüyorum.
Nasıl yapsam? Ne etsem? Diye.
Oysa gerek yoktu bilirdim.
Sevdiysek eğer –yani sende sevdiysen beni- bizim dilimiz vardı.
Ne dersem diyeyim anlardın beni.
Şimdi tahta bir sandalyede, masaya uzanmış ellerim,
Kulağıma çalınan bir Rumeli müziği,
Masada bir defter , önümde tüten çay,
Uzaktan insanların gözüne takılan ben.
Yazıyorum cümleleri silkeliyorum tüm gücümle.
Kalmasın tek kelime aklımda.
Elbet dökülenlerden biri anlatır derdimi.
Ya biterse? Diye korkuyorum bir an.
Sonra ferahlıyorum.
Bilirim; sessizliğimde sende çok şey demekti.
Hatırlar mısın? –Peki benim gibi anar mısın?.-
__ (Özel olduğunu farkettim, yazamadım deftere bile.)
Müneccim miydin?
Yoksa iyi bir sevgili mi?
Çok konuşurduk, çok sessiz kaldığımız gibi.
Olanlar hakkında neredeyse hepsi.
Ol-acak-lar hakkında konuşmazdık hiç, düşlemezdik.
Konuşamazdık belki de.
Var mı ikinci ihtimal?
O zaman bilmiyordum ama onu bile öğrenemeyecektik hiç.
Şimdi çayımın son yudumunu alıp, bardağı bırakıyorum.
Bardağın içinden yansıyan diğer insanlara bakıyorum da.
Ne kadar bulanık, yazdıklarım gibi.
Kaldırdım kafayı, bardağı bırakıp.
Hiç tanımadığım birine gülümseyip, karıştım kalabalığa.

* Durmadan yazıyorum durmadan. Hadi bakalım hayırlısı.
** Mabel Matiz - Arafta. Mabel Matiz dinlemeye devam ediyorum.  Ama yazılarım gitgide Mabel Matiz tanıtma yazılarına dönüştü sanırım.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 8

----
"Salıyor ruhum kendini artık.
Başım düşüyor karşında, gözlerimi görme diye.
Bu kadar dayanabildi yüreğim acıya.
Ölüm imtihanından, adına okunmuş sela sesini duymaktan en fazla korkarım bundan sonra anca." dedi kadın. Onu son gördüğünde bir anda bu cümleler dökülmüştü. Adamın ve odanın sessizliğinde yankılanıp, tekrardan dinledi söylediklerini. Ne kadar da acı dolu ve umutsuzdu. Durmadan tekrar ettiği, artık ezbere konuştuğu,bir araya getirici cümlelerinden çok uzak. Artık yapacak bişeyi kalmayan bir insanın, hatta bir kadının tamamen arkasını döndüğünün kanıtıydı.
Neler harcamıştı oysa mutlu olmak için. Değerlerini, gelecek planlarını,yanındaki insanları.
Neleri paylaşmıştı "biz" kelimesi olabilmek için. Soluduğu nefesi, geleceğini, sonraki adımını, bedenini, hatta tüm ruhunu, mutluluklarını,acılarını...
Gitmeden bir kaç güzel kelimeyi hak edecek kadar da çok sevmişti. Ama sessizlik oldu sadece cevabı adamın. Gözlerinde başka kadın saklayıp, zamanını geçirdiği, anlam yükleyemediği, bilmeden de devam ettiği kadına verecek tek cevabı sadece sessizlikti.
Etrafa bakındı şaşkın gözlerle. Eline alıp götürebileceği tek bir anı yoktu. Dillendirilmemiş bir kaç çuval cümleyi de kim taşırdı ki? Bu kadar güçsüz kalmışken. Beklenenden fazlası olsa mutlu olabilirdi, beklenmeyen tüm bu acılarla ve başka biriyle nereye kadar ilerleyebilirlerdi ki? Dökülen gözyaşlarına buladığı bu ilişkiyi, sadece doğru olan bu, diye devam ettiren bir yüreği zaten sadece böyle bir acı akıllandırabilirdi? İlişkiler hakkında kendini deneyimli, hatta uzman sayacak o kadar insanın hatırlattığı cümleleri hatırlayıp, "evet, haklılardı. ama ben sana inandım." cümleleri de yersizdi bu saatten sonra.
Çok kez ilkleri olmuştu bu ilişkide.
İlk defa bu kadar çok sevdi.
İlk defa hiç sorgulamadan kabul etti.
İlk defa bu kadar çok inandı.
İlk defa bu kadar sessiz kaldı.
İlk defa bu kadar sessizliği dinledi.
İlk defa gitmesi gerektiği yerde gitmedi.
İlk defa bu kadar mutlu hissetti.
İlk defa bu kadar acıyı hissetti.
İlk defa değer biçti sevgisine, ömrü değerinde.
İlk defa birine ah etti, kabul olacağını bile bile.
Çıkıp giderken gözlerinin önüne düşen sahne bile, gözyaşlarını akıtmadı. Arkasını dönüp giderken, karanlığa gömdüğü adama kurduğu bu cümlelerin ne kadar da değersiz olduğunu, acıyla terbiye olmasını diledi. Sadece onu anlaması için. Sevdiği adama ne vakit bu kadar da kinlenmişti bilmiyordu. Belki aklı başındayken, belki de aklını yitirdiği bir an. Farkeder miydi? Hissettiği tek sıcaklık gözyaşlarıydı bazı geceler. Şimdi o geceleri sonlandırmak için bir adımdı bu gidiş. Sevdiği için, saygı duyduğu için. Eğer sevdiği bu adam doğru insan ise; dönüp gelecektir elbet. Geç olmadan. Ama değilse...
Tenha o sokakta yürürken, sendeleyerek;
" Bazıları gelir yoktan var eder.
  Bazıları gelir, varlığını yok eder.
  Neydi şimdi bu?"
dedi. Cümleleri katık etmek lazımdı bu zamanlarında. Hazırlıksız olsa da.
---
*Koyu renkli cümleler, defterimde son zamanlarda not aldıklarımdan ikisi. Etrafımda olanlara, hayalimdeki kurgulara kayıtsız kalamayıp her seferinde mutsuz hikayeler yazıyor gözükebilirim Sayın Okur. Ama sonlar hep sana ait. Kendin yazmış gibi. Sonunu sen yaz, kendince kelimelerle. Paylaş hatta istersen.
** Tabii ki şarkı... Yazarken Lara Fabian şarkıları eşlik ediyordu bana. "Voir un ami pleurer" . Çellonun sesini içinizde hissetmek adına, kulaklık tercih önceliğindedir. 
Not: "Je t'aime" parçasını paylaşacaktım. Yazı itibariyle ve şarkının sözlerinden dolayı daha iyi bir bütünlük sağlayacaktı belki de. Fakat mevzu bahis çello olunca "Je t'aime " şarkısından vazgeçtim.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 7

Işıkları kapatmıyordu çok zamandır.
Ezan sesiyle irkiliyordu bazı sabahlar.
Uykusu bir saati tamamlamadan,uyanıp bir daha dalıyordu uykuya.
Her birinde farklı rüyalar görüyordu hatırlamadığı.
Sabah ilk işi,
Işığı kapatmak oluyordu ve aynadaki suretin varlığını kontrol etmek.
Hep aynı mimiklere sahipti.
Sert ve kararlı yürürdü.
Ama tek bir ses ürkütürdü.
Mütemadiyen içinden konuşurdu, dışındaki sessizliğin tersine.
Bazen zaman kovalıyordu, bazen zaman onu.
Yakalasa zamanı kendi salıyordu da ipini,
Zaman onun kadar merhametli değildi.
Yakaladı mı canını acıtmadan bırakmazdı.
Alışkanlık denen mereti de bu sayede öğrenmişti.
Alışmıştı mesela acıtmasına.
Yüzüne vuran rüzgar misali, yürümeye devam ederdi.
Konuşurken kelimeler sırasız dökülürdü,
Ara sıra aklındakilerle karışırdı da farkettirmezdi.
Dinlerken düşler kurar, konuşurken orada olurdu.
Gününü, sadece o günmüş gibi yaşar,
Bir anda kararlar verirdi.
Gitmek,gelmek,affetmek,kovmak...
Ölmek dışında herşeyi.
Olmasa inancı,
Başını eğmeyeceğini bilse Tanrı karşısında,
Ona bile müdahale edebilirdi.
Tüm günü bir koşturma içinde bitirirdi hep.
Bittiğinde kendi bile şaşırırdı.
Döndüğü yer neresi olursa olsun,
Hep aynı sabahlara gebeydi günün sonu bilirdi.
Işıklar açık, bedeni yatak içinde kayıp.

*Bir anda ve şuan yazılan ve yarım kalan, kesik.
** Paylaşılan; Ezginin Günlüğü - Zerdaliler. Yine özel dosyasından.

13 Eylül 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 6

***
Hayat, aldığın nefesle, karıştığın nefeste.
Kolay değil bazen, emin misin yürekte?
Bildiğin az gelecek bazen, bilmediğin yük.
Sonunda İbrahim gibi yanmamakta var ateşte,
Tebrizli Şems gibi aşk uğruna ölmekte.

( 10.09.11 01:03 )
***

* Tümer' le karşılıklı birşeyler karalarken çıktı bu cümleler. Daha da nicesi. Bir gün belki oturur düzenleriz de, kuvvetli bir öykü ya da deneme yazarız.

** Paylaştığım parçaya gelince; uzun süredir aklımda ama bir türlü paylaşamadığı, benim için de çok ama çok özel bir şarkı, "Kürk Mantolu Madonna". Aslında Neden Kürk Mantolu Madonna? Neden Maria Puder? temalı bir yazıyı hazırlayıp, arka fonunda da; benim gibi etkilenen bir grup olan Vera' nın parçasını da paylaşmam farzdı. Ki Vera bile yazılacak bir başka başlıktır. Tembellik yapmayı bırakıp yazmadığım için aşağıdaki videoyla kalsın şimdilik. İyi okurlar ve dinlemeler.
Vera' ya bir de Emir Bey eşlik ediyor.

9 Eylül 2011 Cuma

Zaman

Güneş terkederken kızıl kızıl şehri, şehir ışıklanıyor kendiliğinden bir yandan. Güneş batıp, ay aralarken kendini bulutların arasından, denize bir resim çerçeveleniyor. Ben, eski bir terasta olanları izliyorum bir çift gözle. Öncesinde eşlik eden bir çift gözü terk ettiğim anları anımsamaya geldiğim bu yerde, gözlerimi alan sahneye dalıp gidiyorum. Virane bir kalbi, umutsuz zamanlardan kurtarmak için koşar adım gelen bir arkadaş gibi yüzümü gülümsetiyor izlediklerim. Ama ne çare daha da çok düşündürüyor bir yandan da.İnsanlığın akıl erdiremediği bir çok şeyi çözecekmişsin gibi geliyor. Ama ne çare. Limitsizce kullanılan cümleler arkasına, ben de birkaç cümle ekliyorum. Zaman diyorum, sadece zaman.

Zamanı saklamak zor. Olanları tartmak, sıraya koymak daha zor.

Öyle bir zaman ki; Koşsan yetişilmiyor. Uyusan durmuyor. Sadece beklesen geçip gidiyor. Nefes almasan bitiyor.

Öyle bir zaman ki; her şeyi içinde saklıyor da, birkaç saniyeyi hatırlatıp, sadece o kadar yaşamış gibi hissettiriyor.

İnadına yaşanılan zamanlar var bir de elbet. Herkesin istemediği, senin bile kendine konduramadığın zamanlar. Kendinle savaştığın, gün ışığına çıkınca insanlarla savaştığın, battığında ise yine kendinle başbaşa kaldığın.

Yatağımda, başucumun tam tersi yönde oturdum loş ışığımda. Duvarıma astığım onlarca fotoğrafa bakıyorum. Hep bir başka haldeyim. Hep mutlu zamanlar seçmişim asmak için. Dalıyor gözlerim, mühürleyip saklamak mümkün olsa diye iç geçiriyorum. Hangisine? Seçmesi zor karar. Resmedilmiş bir anıya değil de; bir kelimeye, belki de bir notaya saklanmak en ölümsüzü. "Kendine adanan, bir sürü anı" gibi.

Hayaller işte. Şu an ne zamanı geri almak mümkün,ne durdurmak, ne de ileriye gitmek. O andan ibaret, geçmişle çevrili, gelecek kaygılı.


* Bir gece yarısı, yarım kalmaya mahkum kalan bir yazı. Tamamlamak istemedim belki de. Zamanla, derdim hiç bitmedi diye.
** Yeni Türkü' den Ağır Kapı; Şiiri gibi okumak ayrı bir zevktir. Bu şarkıyı yazmak ve bestelemek ayrı bir zanaat. Dinlemek ise zevkli ve anlamlı..

5 Eylül 2011 Pazartesi

Raif' e Haykırış..

"Raif, duyuyor musun sesimi? Kurtar beni. Gelmesem de, zorla çek götür beni. İçimdeki sadece bir zehir imiş. İdrak etmesi, anlatması zor. Sana yazdığım onlarca cümlenin yalan bir mürekkeple yazılıp, kaybolduğu gerçeğine kim inanır ki? Ben bile inkar ederken. Ama tutmuyor ellerim, taşımıyor ayaklarım vücudumu. Bir anda kayıp gidiyor zaman, gözlerimi perdeleyerek.İstemediğim fotoğraflar beliriyor gözlerimin önüne. Boğazıma yutamayacağım lokmalar sıkıştırıyor. Dilimden güzel dilekler yerine lanetler dökülüyor. Bedenim bile istemez oldu artık beni. Bir kaç beyaz önlüklü adamı istemiyorum yanı başımda. Seni istiyorum. Her nerdeysen, çık ve gel. Maria' nın bir kez daha tek ölmesine izin verme."

Paylaşmak gerekir. Sözleri "işte buydu anlatmak istediğim." der gibi. Bir de Emir Bey ve arkadaşlarından dinleyelim.Teşekkürler.

1 Eylül 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 5

Rüya ve gerçek arası.
Bir yarım zorla uykuda, sussun diye.
Diğer yanım hep bir koşturma da.
Açıklama yok.
Sorgu yok.
İsyan yok.
Evet ya da hayır.
Herşeyimi elimden alıp, uzun bir uykuya bırakacaklar.
Korkuyorum herşeyin yasak olduğu, o inandıkları deliğe sokacaklar beni.
Ve hep aynı cümleyi söyleyecekler.
"Herşey iyi olacak."
Ve tek bir dilek, tek bir ağızdan gibi söyler gibi.
Duyuyorum.
"Yok olsun." nidalarını.
Yetecek mi peki?
Herşeyi düzeltecek mi?
Nefes almak için son denemeydi.
Son cümleydi bunlar.
Daha da tek kelime etmeyeceğim.
Gözlerimi açmayacağım.
Ellerimi saklayacağım.
Herşeyi yakıp, küllerini herkes gibi suya değil; lanete bulayıp, ahlarla kundaklayıp toprağa gömeceğim. Bilediğim ve bir daha gelmeyeceğim bu yeri, bir daha hiç hatırlamayacağım.
Onunla beraber olduğum son ana, sadece sessiz kalacağım.
Ömrümden ve bedenimden çalınanların hesabı sorulurken bir yerde,
Bıraktığım yerden devam edeceğim.

Gecikmiş bir cesetin kalan kokusunu, başka anılarla bastıracağım.
Kalabalığın arasına karışırken;gözlerim donuk, ellerim buz gibi, titriyor bedenim.

Kafamda mükemmel bir cinayeti böyle sonlandırıyorum.
Ama yine de korkuyorum...
Kaybettiğim inançlarıma, yeni inançlar sürecekler.
İğnelerin ucunda bir yaşama, mutuluk sakladıklarına,
Gözyaşlarımı bitireceklerine, bir çok şeye...

 

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 4

Ucu bucağı bulunmayan,
Güneşin ve ayın çok iyi anlaştığı,
Gündüz vakitleri;
Ağaçların arasından sızan su ışıklarıyla oynandığı,
Tüm renkler süzülürken gözlerimin önünde,
Bir yandan da rüzgarla cilveleştiği,
Bir tabloyu anlamak ister gibi uzunca baktıran,
Gece vakitleri;
Gökyüzünü parlak bir siyah göğün kapladığı,
Koca bir ay ve sayılamayacak kadar çok yıldızların parladığı,
Suyun en asil siyah kıyafetini giyip, süzüldüğü,
Ateş böceklerinin otlar arasından belirdiği,
Dilekler yüzünden yıldızların kaymadığı,
Kuşların göçmek için sebebi bile olmayan,
Köksüz bir ağaç gibi sonuna kadar yaşanılan,
Karanlıktan kimsenin korkmadığı,
Yağmur ıslatırken her yeri kaçmak için yer aranılmayan,
İnsanların kötü olmaya iten bir savaşı olmadığı,
Herkesin gelemediği, ama gelmek istediği,
Anlayacağınız;
Çok uzak rüyalardan yazıyorum şimdi.
Ne vakit gerçek zamanda olmak isterim meçhul.
Avam zamanlara karışmak değil niyetim.
Ellerimle kurduğum,sevdiğim gibi olmadığı sürece de uykuda bir yanım.
* Sözleri ve klibiyle tebessüm yaratıp, güzel bir hayale nakleden bir parça; Lady Antebellum "Just a Kiss"
** İyi bayramlar dilerim Sayın Okurlar. Bu bayramın, hatırladığınız en güzel bayram anınızdan daha da güzel geçmesi dileğiyle .


25 Ağustos 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 3

Kaç defter tüketmişim şimdiye kadar,ne garip sığdıramamışım aklımdakileri bir türlü.
Sayfalara dokununca anlıyorum herşeyin anlamını.
Aslında ellerime sığınan,sıcağına sığındığım kalemlerim imiş.
Nasıl da kabarık sayfalar.
O kadar belli ki; tüm gücümle kalemle deftere dokunuşum, toprağı eşeler misali.
Hiç silinmesin diye uğraşmışım,ne yazdıysam hep kalsın istemişim.
Yolda giderken yazılmış bazıları.. Bazıları da başka mekanlarda..
Bazen oturup dizmişim tesbih gibi, sıraları bir şekilde kafamda uçuşanları...
Bazen tutmuşum birini not almışım, unutmak derdine.
Bazen de en uç duygularımın tarihleri kalsın, tekrar okuduğumda duygularım daimi hissetsin istemişim sadece.

Yazılanları tekrardan okuyorum uzun zamandan sonra.
Okudukça anlıyorum tüm sahip olduğum varlığımı.
Nasıl da kendinden emin tüm sevmelerim, hüzünlerim, sevinçlerim... Dilediklerim,ahlarım...
Arafta kalan zamanlarımda daha da gömülmüş ellerim mürekkebe.
Aklı başımda sevdiğimde de, aklım beni terk ettiği zamanlarda da.
Kelimelerle oyun oynamışım sadece, maddelere anlam yüklemişim kendimce.
Bazen insanlar öldürmüşüm, bazen insanları sonsuzlukla ödüllendirmişim.
Yakmışım bazı bazı çemberimi, kimse gelemesin diye yanıma.
Sonuna kadar yaşamışım ne hissediyorsam.
Söndüğünde herşey çıkmışım dışarı, herkesle paylaşmışım bağıra bağıra.
Ama her noktadan sonra; birileri anlasın olmamış hiç derdim.

Ne bekler insanlar birbirinden bilmem ama biz hiç birşey beklememişiz birbirimizden.
Ben kalemle bir olmuş yazmışım sadece, o da misafirperverliğini göstermiş.
--
Yazarken kendini kaybeden ben, şimdileri yaşarken sadece suskun.
İzlemiyorum olanları, anlamlar da yüklemiyorum.
Ama yaşıyorum yine de istediğim gibi.
Sadece kaybolsun kabuslarım diye zamanın dolmasını bekliyorum.
Zamanı hoyratça harcamayı bir matah sayan insanlardan gibi gözüken, ama yine sonuna kadar gerçek olan biri olmakta yeter bana bir süre.

*Çok sevilin Sayın Okurlar, ama çokta sevin. Sevmek kolay birini, evet. Ama, nefes almak gibi de önemli. Bir ruh ve beden için Yaradana borçlu kalabilirsiniz.

**  Bu yazımı dün gece karalarken, bugün de düzenlerken kulağımda; "Mor Karbasi- Morenica /Shecharchoret" şarkısı vardı. Esmer bir kızın masalıymış. Gönül Yarasında ki (2.45' e dikkat) bir sahne misali, öncesinde anlamını bilmeden beni duygulandıran, öğrendikten sonra da boşuna içimi sızlatmadığını anladığım bir parça. Hem kendime ithafen olsun, hem de sizlere. İyi dinlemeler.



24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 2

Güneş vurdu önce şişmiş gözlerime,
Döndüm arkamı kendimce sinirle.
Açtım gözlerimi yine, baktım etrafa,
Uyuduğum yerden kalkamama ümidiyle.

Her zaman olmazdı dilediklerim,
Ama bu sefer gerçek olmuştu işte.

Dün gece yattığım siyah oda,
Güneşle birlik olmuş şimdi,
Var olan tüm renkleri sahneliyor.

Duvarlar da bir sürü fotoğraf,
Hatırlaması kolay olsun diye asılan.
Bir defter başucuma fırlatılan,
Sayfaları da yazmaktan kararan.

Yaşı yok sevinmenin,
Üzülmenin de olmadığı gibi.
Gülen bir yüz görmek aynada,
Unutulan eski bir arkadaşı görme misali.

Yeniden açmak bu gözleri,
Kaybettiğini tekrardan bahşetmişler gibi.
Yeniden inanmak nefes alan birşeye,
Var olmayana inandırmak gibi.

*Kuralsız başladı yazmaya küçük parmaklarım, öyle de devam etti eskiden kalma bir inatla. Ne anlattığımı anlayan tüm insanlar için de paylaşılmaya devam etmekte.
*Ve hayran olduğum kadın eşlik eder yazıma;

23 Ağustos 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 1

Açılmıyorsa kapı, zorlamak neden?
Bir yol için tek kapı yalanı kime ait?
Kim inandırdı beni buna?
Peki bu sadakat kimden bana yadigar?
Ve bu insanlara karşı bendeki kısmı körlük...

Ya bu insanların hoyratça savurdukları sessizlikleri.
Sorumsuzca kurdukları sözüm ona cümleleri.
Böyle insanlar mı seviyoruz biz?
Böyle insanlar mı oluyoruz?
Ve ne yazık zamana karşı bu kadar acımasızlığımız.

Ne garip bu yaşananlar, kalemime düşenler şimdi.
Geçmişte karaladığım sayfalarca cümleler...
Değer biçmeden, olur beklemeden...
Filtresiz akıttığım, ara ara ben kokan, başkaları kokan...
Ve ne garip noktası gelen konulara gelmek.

Elini uzattığın o anda, hangi beklediğimiz her zaman orada?
O anlardan sebep rakamların değeri.
Duygular belki ama bugün ile yarın farklı,
O yüzdendir "o tarih", "o saat" tir geçmiş-gelecek.
Ve bunlardan dolayı değişir insan,madde,mekan..

*Kıssadan Hisse Zamanlar' a başlangıç yazım olsun. Parçası yanında gelsin. ;)

14 Ağustos 2011 Pazar

Bir Dönüş Hikayesi

Vazgeçmek. Ne aptal bir eylem. Ben de tam olarak, yarın 1 hafta olacak şekilde, işte tam olarak bu fiili gerçekleştirdim. Ve yine tam da yarın 1 hafta olacak şekilde, aynı eylemle tanıştım. İki taraflı olarak da ilk defa karşılaştığım bir durum olmasa da, her seferinde farklı bir his oluşturduğu, diğeri ötekinden daha ağır gelebilecek bir durum oldu. Öyle bir şey ki, en son hissettiğimde, gerçekten ama gerçekten, -üzerine basa basa yazıyorum, hatta koyulaştırıyorum,- ölmek istedim. Bunun için yalvardım Yaradana, sırf kendim yapmamak için. Düşündüm, eğer adı düşünmek ise. Sonra karar verdim kendimce. Madem vazgeçmek kolay insanlar için sevdiklerinden, bende sıraya soktum. Yazmak, kendim(evet, seviyorum kendimi), sevme duygumu, var olmayan şeylere olan inancımı... Hepsini yok edersem daha gerçek olurum diye düşündüm. Yaptım, yapamadım kısmı karışık. Zaten amaç veda yazısı yazmam da ki sebebi anlatmaktı, umarım anlatabilmişimdir.
Bu işin başlangıcının özet kısmı. Son noktası da veda yazısı oldu. Gerçekten dokunmadım defterime 1 haftadır, ve içimden geçen bir sürü cümleyi görmezlikten geldim. Eğlenceli oldu ara sıra benim için. Hiç kurgulamadığım bir sürü cümle birbiriyle yarıştı. Uyku problemleri, kabuslar yaratmıyor değil bu durum. Ama kimin umurunda. Benim değildi. Anlamıyordum çünkü, bu iyi birşey miydi, kötü birşey miydi.
Vazgeçmek, sayın okurlar o kadar kolay ki.
Yanınızdaki adama uyurken arkanızı dönmek gibi, anlık.
Suyun, duştayken vücudunuzu bir yandan okşarken, bir delikten de akıp gitmesini umursamamak gibi, hiç. Yani sayın okur, doğum-ölüm gibi başlangıç-bitişler gibi aslında çokça en sık yaptığımız vazgeçmek..
Ölümü ciddiye almayan adamlarız biz. Bende yapıyorum hem de sık sık. Yeminler bile ediyorum vazgeçmemek için. Ve tam olarak orada da en kolayını yapıp, vazgeçiyorum. Sevdiğim adam bile bunu yapıyor. Neyine aşık oldum? Onun için mi bunları göze aldım, yaptım? gibi saçma sapan cümleler vicdan azabı gibi olsa da hepimiz kolayı seviyoruz itiraf edelim. Kısaca küfre dolayıp, sıktığım bu hayatta zordan kaçmayı seviyoruz.
A tabii dipnot, zoru seven adamlara-kadınlara değil bu cümleler. Naçizane saçma sapan cümle öbeklerini sıralama duygularım kabarmışken, e işin kolayı vazgeçmeyi de dile dolamışken, yazılan cümleleri çok ta ciddiye almamak gerekiyor.
Ne yazacaktım, neler karalıyorum yine. Neyse. Bu veda yazım için; gerek altına, gerek ise direkt benimle irtibata geçen insanlara teşekkür ederim. Ciddiye alınmak zor zanaat, yükümlülüğü çok.(Gülüyorum burada.). Ama itiraf ediyorum, sadece aldığım bir mail -kimse alınmasın tam olarak burada- çok etkiledi beni. Bir kadın olarak, bir -sadece yazan olarak. Güzellik kavramını çok ta sıkmadan, bana karıştıran bir yazıyı okumak; Kadın olarak gururumu okşadı. Uzun süredir kullanmadığım için yerlerdeydi sayın okur, anlayamazsınız. Sadece yazan olarak da, elimdekilere bakıp, nelerden vazgeçip nelerden vazgeçememe, neler yaptığımın yabancı insanlar tarafından ne kadar farkında olduğu olgusunun güzel bir duygu olduğunun, yazarken yarattığım cümlelerin kimi anlattığı değil de, ne kadar doğru eşleştirirsem "ölümsüzlük" kavramını hayata geçirebileceğimi düşündürdü. Kendisi de muhtemelen bu cümleleri okurken, sadece gülüyordur. Merak etme ben de yazarken sana eşlik ediyorum. Koca hafta kendimi kilitlediğim yatağım, su içinde kalan yastığım, durmadan yalan söyleyen dilim şahit olsun ki, şu an bunları yazarken benden gülümsüyorum. İnandın mı gizli okur? Önemli değil inanman, ama inan. Bu paragraf neredeyse sana özeldi. Özel hisset diye değil, sana cevap verecek gücü bulamadım. Üşendim, istemedim, bilmem belki de gerçekten zamanı değildi. Bu paragrafı hem cevap, hem de sıradan bir blog yazısı olarak algıla. Ya da sen bilirsin. Evet, bilirsin.
Neler yaşadığım, neler hissettiğim konularına gelince; yazıp geçecek şeyler değil fakat hafifletir mi bilemedim. Ama ilham olacak konular gerçekten benim adıma.
Yaşarken hayatın gerçekleri-gerçeğim dengesini bozmak adına herşeyi yapmış olmama rağmen, gerçekleri bölümünün aldığı başarı ve benim hazin yenilgi hikayemi anlatırım mesela.
Kendini seven ama sizi düşünen, yanında siz olduğunu hissettiğiniz ,mutlu olduğunuz, çizgilerinizi silip, tekrardan yeni çizgiler yarattığınız,baktığınız, dokunduğunuz, öptüğünüz, istediğiniz. Hatta o kadar ileri gidiyor ki zaman, zaman zaman sizi siz olduğunuz için seven ama sonrasında bunun yetersiz olduğunu düşünen bir sürü insan anlatabilirim mesela.
Ama anlatırım sadece. Sonucu olmadan, akıl vermeden -ki beceremem-, karşılıklı bir beklenti içinde olmadan. Ben kendimi ve etrafımdakileri bu kadar ciddiye alırken;siz de sadece okursunuz.
Kısacası Sayın Okur, döndüm. Şarkılı,türkülü bir giriş yapmadan, sadece yazarak. Ama yok illa ki patlat bir parça dersen, şuan ki ciddiyetim diyor ki;
- Bu radyoda http://www.canliradyo.gen.al/canli_radyo_eksen_dinle.php çalan şarkı her ne ise benden sana gelsin.
Vazgeçme, vazgeç ama vazgeçmekten vazgeç. Vazgeçmediğin kadar kendinsin çünkü. Hep dediğim gibi "keşke dememek için.
Siyahın içinde neler olduğunu hiç kimse bilemez. Görünenle ilgilenenlere de duyurulur.
Bir de son olarak; iyi ya da kötü sadece dileyin.
Bu hayatı ve ölümü aynı anda sevmek adına; bol nefes kesen zamanlar dilerim.

9 Ağustos 2011 Salı

Veda

Siyah bulaştı suyuma.
İnançlarım, kelimelerim, kalbim bulanırken griye..Set çekemiyorum olanlara. Bıraktım dönsün siyaha.
Temizken görmeyen kalplere ne anlattım durdum kendimi, olmadı. Bir de böyle görmeye çalışsınlar içimi. Kelimesiz, sessiz ve siyah.



* Son yazımdı bu. Ara zamanı gelmiştir artık. Lanet bulaştı mürekkebime, ne yazsam olmuyor. Mühürledim defterimi, yazmam daha dedi dilim dün gece. Bu da son olsun, veda yazım olsun.

5 Ağustos 2011 Cuma

Yazmaya Sebep

Aklın bir kenarına saklanmış mutlu eden düşler...

Beklemeden giden yıllara inat yavaşça kurulmuş cümleler...

Sonu belli bir senaryoya inat yarım kalmış sahneler...

Her an gidecekmiş gibi kapının yanına bırakılmış boş bavul...

İtinasız yanyana dizilmiş bardaklar...

Yazmadan, konuşmadan paylaşabilecek bir ömür...

O ömrü yazacak tükenmeyen bir kalem,bitmeyen bir defter...

Pencereye vuran güneş, rüzgar, yağmur, kar..

Ve bir sürü sebep var ki insanı yazmaya iten.

Sen ve daha fazlası...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Albüm, Koca Bir Hikaye

Birsen Tezer i dinlemeli şu sıra durmadan. Dolunay parıldarken gökyüzünden bize, mazoşist ruhum da hortlamışken şu sıra kadehlerin arkasına saklanmak zaman kaybı. Bir kaç melodi, ses bu isyana eşlik etmeli diye düşünüyorum. Yoğun tempodan arta kalan gecenin bir kaç saatimi Birsen Tezer'le geçiriyorum bir kaç gündür. Önceden de dinlememe rağmen bu bir kaç gün daha farklı geliyor cümleler, enstrümanların sesi kulağıma.Hayallere dalıyorum aniden yine.

-
Küçük bir sahnede, iskemlenin üzerinde anlatıyor Birsen, anlatıyor. Dinlemeye çalışıyorum, aklımın seslerini bastırıp. Ama beceremiyorum. Dökülmeye başlıyor gözlerimden biranda. Utanıp düşüyor kirpiklerim aşağıya doğru, sağ elim sol elimi rezil etmek ister gibi ne yapacağını bilmiyor.
"Aşk bu değil, yapma güzel" diyor Birsen. Nasıl yapmayayım diyorum? Ne istediğini ilk defa bilen ben, ne zaman kafasını kaldırsa soluk görüyor karşındaki sureti.
"Seni sevdiğimdendir gelirim ben bu yere, Yanaklarıma düşer gözümün yaşı, Bakarım kendim gibi kel kalmış selvilere" diyor sonra da. Kafamı sallıyorum, bende öyleyim der gibi.
Sonra en sevdiğim şarkıyla devam ediyorum. Bilsen... "İki göz yeter görmeyi bilsen, gönül seslenir bir duyabilsen, elim uzanır, dokunabilsen,sevsen,dönsen.." Onu görüyor gözlerim bir anda.Karşımdaydı. Karşımda ve kayıtsız. Diğerlerinden farklı olmak için uğraşmasına gerek yoktu. Farklıydı zaten. Kızdım ilk saniyeler önce, sonrasın da bıraktım. Hak verdim. Kaçtığım bir sürü zaman borcum olan birine göre sakindi bile. Ben nasıl kaçtıysam o zamanlar, artık o da gözlerimden kaçıyordu. Zaman geçiyordu, notalar birbirini kovalıyordu.
O koca, kalabalık yerde bir anda tek başına kalıyoruz. Birsen giriyor araya, içimdekileri dillendirmek için. Başlıyor " Sonra bir ev boyadım sana. Kapısı mavi,zili deniz. İçinde yaşasak ikimiz. Geç bunları demeden, Şimdi." Yüzün dönük bana, gülümsüyorsun, parlıyor gözlerin. Uzunca kalıyoruz öyle. Dudaklarına bakıyorum kıpırtı yok. Ellerine bakıyorum kıpırtı yok. Yüreğim; heyecanla uçan kuştan farksız havalanıyor, sanki bir duvara toslar gibi düşüyor. Acıyor her yerim. Şarkı bitiyor, ben sessizliğe sarılıyorum.
Başka bir melodi başlıyor, eskilerden tanıdık. Birsen söylemeye başlıyor yine "Ve sen ben, değirmenlere karşı. Bile bile birer yitik savaşçı. Akarız dereler gibi denizlere." diyor. Sen yine öylece yerinde kalıp,yere bakarken, benimle beraber sessizce şarkıya eşlik ediyorsun. Şarkı bittiğinde, kafanı kaldırıp yüzüme baktığında gördüklerin üzüyor daha da çok seni. Yaşlarımı tutamıyorum görüntüde ben de, söyleyeceklerim sıraya giremeyip, tıkanıveriyor boğazıma. Ağlarken, nefes almamı düzenleyemiyorum bu sebepten. Bir yoluna girse, kötü sözler değil aslında dilimden yuvarlanacak olanlar.
Birsen devam ediyor, yardım etmeye devam etmek ister gibi. "Hadi gel yanıma, yetti canıma usandım. Beni birileri yakacaksa, ille de sen yak." Aklımdan geçmezdi. Aşkın ateşinin yakmasını dileneceğim diye geçiriyorum içimden. Dizginleyemediğim tüm düşüncelerime, bu da katılıyor birden. Şarkı bitmeye yakın, yüzüne bakıyorum ne düşündüğünü anlayacağımı sanıp. Boşver diyorum içimden, tanıdık bu belirsizlik.
Bu yaşananlara şahit bir şehri ben nasıl andıysam yazılarımda, Birsen de anıyor, "Gözlerin İstanbul, İstanbul gözlerin bugün, İstanbul yüzün bugün." diye başlıyor. Bilmeden şahit olan bir şehri, melodiyle karıştırıp, dinlettiriyor.
Sonlara yaklaştığımızı anlıyorum saate baktığımda. Birsen yeni bir şarkı için eliyle işaret yapıyor. Yüzüme bakıyor, belli yine cümleler dökülecek eteğinden. Benim sevdiğim gibi anlatacak sevdiğimi. Ve söylüyor da; "Aman efendim, canım efendim, konuş biraz, Aman efendim, canım efendim, sarıl biraz,sev biraz." Dinlerken muzur bir gülümseme gözüktü, ıslak yüzümde. Mıhlanmış gibi duran bedenim, hareket etmeye başladı. Yanında buldum sonrasında kendimi. Baktı yüzüme, sarıldı yorulmuş bedenime. Bende sığınırcasına, biri elimden çekiyormuşcasına sıkıca sarıldım. Şarkı biterken, Birsen' de gülümsüyordu. Benimse yüzüm halen gülüyordu,nefesimle boynunu ısıtıyordum bir yandan da.
Ve son şarkı... Kenetlenmişken bedenlerimiz, yavaşça söylenen kelimeler dökülüyordu. Şarkının öyle can bir yerini duydum ki, daha da çok sarıldım ona. " Tek heceye mecalsiz, sırılsıklam. Kıpırtısız, yokmuşum gibi. Gözlerim açık, .., Seni Özledim." O tek hece için kurulan tüm bu sahne, tüm bu cümleler şarkının bitmesiyle kararıyordu. Karanlıkta kalan bedeni bırakmak istemediğimden, sarılmayı bırakıp ellerine uzandım.Kararan ortamdan, yavaş adımlarla ama sıkıca tuttuğumuz ellerimizle çıkarken dilimde son şarkı kaldı.

* Birsen Tezer' e teşekkürlerimi borç bilirim.Dinlemek için; http://www.birsentezer.com/
** Ocak ayından bu yana yarım kalan yazı,şimdiye tamamlamak kısmet oldu.

2 Ağustos 2011 Salı

Nasıl Başladı, Neye Bağlandı Cümleler Yine

"İşaretler, tesadüfler, istemek... Yetersiz kalan bir sürü şeyden sonra yollarını ayırmak.Emanet olan bedenlere, emanet ifadeler yükleyip, birşeyler yaşamak. Kötü biten herşeyi temize çek, yıka ve rafa kaldır. Sonunda böyle iyi hatırlıyor insan herşeyi, yoksa ne mümkün tecrübe olarak kabullenmek."

"Ramazan geldi, koca bir seneyi atlatıp. Çok şey diledim, çok şeye de sahip oldum. Kaybettiklerimi de sahip olduklarımdan saydım zaman geçtikçe. Düzenim, düşüncelerim değişti, ben değiştim. Ürkek olan kelimelerime,cesaret geldi. Savunamadığım da yıkıldığım, zaman zaman inkar ettiğim, ama içimde -kelimelerim şahit olsun ki- pişman olmadığım günler de elbet.Ve dua etmeyi, Rab' dan dilemeyi öğrendim. Dilimle dileyemediğim dönemlerde oldu, sadece içimden geçen zamanlarda. Elimden kalemde düşmedi, içimde cümlelerde eksilmedi. Yazdım durmadan. Maddelere bir sürü nefes yükledim,can gelsin diye. Kendimi tekrar etmekten korkarken, duygularıma eşlik etti bir mevsim,bir defter ya da bir gömlek. Eskiden "can yeleğim" olmadan atlayamadığım o koca denize; şimdi tek başıma, derinlere dalarak giriyor, denizin dibinden yosuna bulanmış bir sürü insanlar buluyor, onların hikayelerini çıkarıyorum. Okuyup, tekrar suya bırakıyorum. O suya kendimi sakladığım kelimelerde salıyorum bazen. Gün oluyor sadece uzunca bakıyorum ya da bir çift göz eşlik ediyor bana. "
Geçen Ramazan' ı anımsadım. Dilime düştü işte bu cümleler. Güzel bir Ramazan daha olsun bu sene. Bencillik olacak belki ama sevdiğim tüm insanlarla nice de Ramazan geçirmeyi diliyorum.
Ayın anlam ve önemini belirtmez ama , sevdiğim bir şarkı eşlik etti madem, öyle de bitsin istiyorum.

Ezginin Günlüğü - Eski Günlerimiz

26 Temmuz 2011 Salı

Bol Karamelli Notalar

Tüm günümü pastanede geçirip, iliklerime kadar "ben doğru ile uğraşıyorum" cümlesini hissederken; arka fonumda bu parça çalıyordu.
Cover candır. Bende ki Adele'dendi, ama bu da onun ki kadar başarılı.
Karamel kokusu peşimi bırakmasın, sevdiceğimde yanımdan ayrılmasın der, süper zamanlar dilerim. ;)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Ölümsüz Olmak İstiyorum.



Şimdi kapat gözlerini.
Yapacağın güzel şeyleri düşün.
Beni unut demeyeceğim, çünkü ben seni unutamazdım;ama sakın hayata küsme,
ben yaptığın her şeyde yanında olacağım,
sabah yine radyonun sesiyle uyanacaksın,
enerjiyle yatağından fırlayıp radyoyu kıscaksın,
sonra pencereyi açıp dışarı doğru gerineceksin,
dışarıda hikayelerini anlatmanı bekleyen binlerce hayat var,
hepsi de anlaşılmayı bekliyor benim gibi,
yaz aşkım, hiç durmadan yaz;
birbirlerini anlat onlara,
birbirlerine değerek, dokunarak yaşayabilmenin güzelliklerini anlat,
birbirlerine karışmayı anlat,
yaşam savaşı içinde yaşamayı, yaşatmayı unuttuklarını anlat,
sevişmeyi anlat onlara,
en zor anlarda bile ayrılmamacasına tek vücut olabilmeyi anlat,
yalnız yürümek zor, kolayını anlat.
şimdi aç gözlerini aşkım,
söz veriyorum her şey çok güzel olacak.
ben sana karıştım aşkım,
artık daha güçlüsün.
bir gün, şöförün aniden camı açabileceğini anlat...

* Etkilendiğim bir film,evet. Çünkü söylenecek ve duyacak tüm cümlelere sahip.

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...