27 Şubat 2012 Pazartesi

Benim Adım Khan

Karan Johar yönemenliğinde 2010 yapımı bu filmi hediye edilmesinden sebep, tesadüfi bir şekilde de olsa daha yeni izleme fırsatım oldu. Filmden o kadar etkinlendim ki tek sefer izlemekle de bırakamadım. Hatta film boyunca gözyaşlarım, sorgularımı da bitiremememden sebep, yazıya döküp paylaşma gereksinimi duydum.

Yönetmen; Otistik bir çocuk olan Rızvan Khan’ ın çocukluk ve büyüme zamanlarından başlayıp, annesinin ölümü ile küçük erkek kardeşinin yanına Amerika’ ya gider. Burada erkek kardeşinin eşi, Khan’ın Otistik hastalığının bir çeşidi olan Asperger Sendromu olduğunu farkeder ve onu olması gerektiği şekilde yönlendirip, topluma karıştırır. Khan, hastalık krizlerinden biri sırasında Mandira’ yla tanışır ve ona aşık olur. Hikayede bu aşktan yola çıkarak başlar. Mandira dul ve bir çocuk annesidir. Bir zaman sonra Khan ve Mandira evlenir. Mandiranın oğluda Khan’ın müslüman soyadını alır.11 Eylül sonrası Amerika’ da ve çoğu Hristiyan ülkelerinde Müslümanların gördüğü terörist muamelesi görmesinden sebep,Mandira’nın oğlu aşırı ırkçılar tarafından öldürülür. Sebebi ise; Khan’ in soyadıdır. Mandira, oğlunun ölümünden evliliklerini sorumlu tutar ve Khan’ a başkana ve herkese terörist olmadığını söylemesini ister. Hastalığından dolayı bunu ciddiye alan Khan’ in hikayesi de burada başlar.

Yönetmen hikayeyi; Hollywood kalitesinde, Bollywood abartılarıyla da beraber hem komik, hem dramatik, hem de politik bir anlatım şekliyle seyirlik bir şölene çeviriyor. Uzun bir filmi, hemen bitti hissiyle bitiriyorsunuz.

Film süresince;
- Otistik bir adamın aslında ne kadar zeki olduğunu, doğru farkındalıkla yetiştirildiği ve bilinçlendirildiği takdirde neler yapabileceğini, hatta basit ve süzgeçsiz düşünmelerinden dolayı da şeffaf düşüncenin nasıl bir güzellik olduğunu,
-”Bu dünyada sadece 2 insan vardır. İyi yada kötü insan.” Irk, dil, din vs. olarak sürüyle gruplandırmaya itilen, bu sebeple yetiştirilen nesillerin yaşamımızı ne hale getirdiğini, sevgiyle neler yapılabileceğini,
-Politik açıdan ne durumdayken, ne durumlara düşürüldüğümüzü; aslında yine boşa savaşlar için uğraştığımızı izliyoruz.
Müzikleri-ki Hint ezgileri de bazen gerçekten çok iyi olabiliyor.-, çekimi, oyuncularının samimiyeti ve rollerine tam oturmalarıyla, bu koca hikayenin birleşmesi muazzam bir filme çevirmiş. Kaybettiklerimizi ya da aslımızdakilerini izledikçe içimize kazıtan bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.Hatta tavsiye etmek dışında da, siz de benim gibi bir gün bir yerlerde tesadüf etmenizi temenni ederim.

Film ile ilgili sinopsis, oyuncular, fragman hatta müziklerine kendi sitelerinden ulaşabilirsiniz.
Bir insan, insani özerk duygular için yaşamıyorsa sanırım oturup kendisini sorgulamamız gerekmektedir. Yaradan’ın bizi sınayıp görmemizi sağlamadan önce hem de. Şu saatten sonra bazı gerçekleri birine değil, tüm böyle düşünenlere anlatmak derdim. Herşeyin tamiri mümkün olmuyor maalesef.
Yaradanın herşeyi zorlaştırmak adına bu kadar renk verdiğini düşünmüyorum. Tek renge çevirmeye çalışan bizlerin, inandığı sürüyle sıralanan kurallar sebebiyle kendimizi ve geleceğimizi mutsuz etmekteyiz. Bana bu kötü bir deneyimle de olsa öğreten, her adımımda öğretilen/öğrendiğim/hatta tekrar ettiğim bu duyguları gittikçe pekiştirdiği için Yaradan’ a minnettarım.
Bir film, bir felaket ya da küçük bir sır, söz… Her ne ise tılsımınız sizi en yakın zamanda bulması dileğiyle. Mutlu olun ve hep sevin.

Filmin offical sitesi; http://www.mynameiskhanthefilm.com/

* Kaynak : http://www.radikalgenc.com/sanat/benim-adim-khan

20 Şubat 2012 Pazartesi

Adam Olmaz Bu Cümleler

Adam olmaz bu cümleler artık.
Okuyorum da eskiye ait satırları.
Ne kadar emin ve inanmış.
Ne kadar lekesiz ve berrak.
Ama tutunmuyor işte.
Yetmiyor cümleler hiç bir şeye.


Alayım karşıma,
Tekrardan okuyayım,
Bir kaç cümlede ekleyip, düzelteyim,
“Hayır, öyle değil. Böyle böyle” Diyeyim diyorum.
Cümleler, geçmiş benden daha inat.
Nereden tutmaya çalışsam izin vermiyor.
Anlıyorum, adam olmaz bu cümleler.
Bırakıyorum olduğu gibi.
Yabancı biri gibi okuyorum.
Devam ediyorum geçmişi seyre.
Bir adam tanımış yazan,
Kör etmiş gözlerini açamamış diyorum.
Dilime, dilime ağır gelecek cümleler geliyor.
Vazgeçiyorum kirletmemek adına dudaklarımı.
Yutuyorum midemin önceden sindirdiklerine güvenerek.
Siniyor anlık heyelan.
Bakıyorum ben de onun gibi özlüyorum.
Bırakıyorum kenara hepsini,
Adam olmaz bu cümleler.
Adam olmaz bunları yazan.
Adam olmayacaklarla savaş olmaz diyerek.

* Zaman, zaman zaman oyun oynar. Dünü bugün sandırır. Bugünü son diye inandırır. Sonra bir bakarsın bunları yazdırır.
** Paylaştığım parçanın giriş ve sonundaki ninenin söylediği sözler ve parçanın tümü çok başarılı.Apolas Lermi - Mektup gelsin o zaman. - Yayla yayla gezersin,çimenleri ezersin. Yedi türlü çiçek var, hangisine benzersin? - İyi Haftalar olsun.

16 Şubat 2012 Perşembe

Günün Şarkısı - Multitap feat. Demet EVGAR

Günün şarkısı, evet. Ama bir gün değil, 3 gündür. Kadehime karıştırıp, içilen cinsinden. Sözlerini ben yazacaktım, onlar yazmış. İlham yolunu şaşırıp, onları bulmuş. Ayrıca Demet Evgar' ı biri durdursun.

14 Şubat 2012 Salı

Kabus Notları - 4

Yalan...
Beş harfli bir felaket sadece
Seninle aramızdaki köprüleri yıkan.

Afet gibiydi o gün.
Afet gibi bir anda geldi.
Afet gibi darmadağın etti herşeyi.

Günlerden 14'üydü,
Aylardan takvimde en kısası,
Hatırası resmi bir gün gibi.
Unutulmaz bir afet gibi.

Bir yalanla gelen zelzelenin,
Kalbimin kocaman kırıklığında,
Aklımın dayanamayıp yıkıldığı,
Gözlerime sel basmasıydı o gün.

Afet gibiydi o gün.
Afet gibi bir anda geldi.
Afet gibi darmadağın etti herşeyi.

*Kabus notları yavaşta olsa devam ediyor. Bu sefer yarım bir yazı değil. Daha fazlası eklenmiyor üstüne sadece.

** Özel günlerden biri olarak sayılan Sevgililer Gününüzü kutlarım. Bugün Google' a bir göz atın derim. Benim için hiç bir zaman özelmiş gibi olmadı. Olmaya çalıştığı gün ise koca bir felaketti. O yüzden uydurma bir gün, önemi yok diyen kişilerden biriyim. Yine de kutlu mutlu olsun. Herkes bir olsun.

*** Sezen Aksu - Sorma parçası gelsin. Çok sevin.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 26

Kavuşacağımızı haber verir gibi çaldı kulağıma melodiler.
Bir sevinç, bir heyecan bende.
Gelin olacakmışım misali.

Yüzüne o kadar hasret kalmışım ki;
Kaldırsan başımı, ilk defa görmüş gibi bakacak gözlerim.
Gariptir, bildiğim surete meraklanıyorum.

Piyanonun tuşları harfler gibi sırayla basıyor.
“Geliyor, bak yolda.” Diyor sanki.
Hızlandıkça al basıyor yüzümü,
Melodi tekrarlandıkça dudaklarım, dilim kuruyor.
Herşey seyrinde ilerlerken, bir sessizlik çöküyor.

Notalar bir yerde son buluyor ki, ses gelmiyor.
Sana da yolda birşey oluyor ki, sen gelmiyorsun.

* Dün gece 02:01 de döküldü cümleler. Rahmetli Onno Tunç' un On:Ay şarkısını dinlerken. Garip bir şekilde defterime sarılmama sebep oldu parça.
** Orç 'a paylaşımından dolayı ayrıca teşekkür ederim. Hep özel olmak zorunda, yapacak bir şey yok sanırım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Kabus Notları - 3

Ölüm; Doğum gibi beklenen, bir o kadar zamansız ve ani.
Toprak; Yaradılışın hamuru.
Kefen; Toprağa karışmadan önce giydirilecek bez parçası.
İnsan; Zamana yenilen beden gibi çürümeye mahkum anılara sahip olan.
__
Bedenini toprağa veren biri, toprağın getirdiği herşeye mecburdur bir yerde.
Böceklere,
Yağmurun yarattığı çamura,
Yansıyan seslere,
-Ses ki ; içinde bazen dua, bazen özlem, bazen keşke, bazen ise iyi ki barındırır.-
Ve ne gariptir ki dünya ile bağının bittiğini sandığın bir süreç;
İstemeden doğmak ve getirdikleri ile başlayıp,
İstemeden ölmek ve getirdikleri diye devam eden.
__
Ölüm ki; korkulan nefes alan kabus gibi her an yanımızda.
Sadece küçük bir veda buradakilere.
Onlar toprak altında ve meçhulde yaşarken sis misali,
Benden de selam olsun oradakilere.

* Yaşamayı ve ölmeyi, öldükten sonraki yaşamı biçimlendirmek bir meziyet. Bir sanat.
Güzel yaşamanız dileğiyle.
** Beirut - Goshen parçası gelsin. Yarım kalan yazılardan biriydi. Keza yine yarım kaldı. Şu sıra kafamda dönen o kadar  düşünce var ki. Özlediğim var mesela. Sildiklerim var mesela. Mesela sen sevgilim olabilir misin mesela? Keyifler yerinde, evet.

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...