9 Mayıs 2011 Pazartesi

Kısa Bir An

Kadın kızgındı.
Nefesi düzensiz bir şekilde gördüğü sureti karartmaya çalışıyordu.
Dili kurumuştu, sıklıkla alıp verdiği nefesinden dolayı.
Dudakları titriyordu.
Boğazıma yapışmış halen bir şey ister gibi duyduğu cümleleri uğultu içinde kaybetmek istiyordu ama beceremiyordu.
Saniyeler geçtikçe vücudu titremeye başladı.
İlacını arayan hasta gibi panik bir şekilde defterini aradı.
Elleri titrese de bir sürü şey karaladı deftere.
Durmadan, durmadan, durmadan.
İzin vermemesi gerekiyordu gözyaşlarının dökülmesine.
Ne okunaklı ne de düzenliydi cümleleri.
Çok ta anlam ifade etmiyordu zaten tüm bunlar.
Derdini anlatmak adına yazılan cümleler değildi.
Birileri anlasın onu da istemiyordu.
Tek derdi; sakinleşmekti...
Öyle de oldu.

Satır atladıkça, kustukça içindekileri sakinleşti.
Elleri buz kesilmişti son noktayı koyduğunda.
Yutkunmaya çalıştı.
Boğazında, kuruyan acı tadı hissetti.
Aynaya baktı, gözlerinin içine.
Gördüğü güzel kadının sevme işini neden bu kadar ciddiye aldığını sordu.
Cevabı yoktu.
Kabul etmese de yaradılışı buydu kadının.
Güzelliğinin ve sevgisinin yetersiz kaldığı şu zamanlarda ne yapacağını düşündü.
Tek yapabileceği eylemin oturup, izlemek olduğunu anladı.
Bıraktı bedenini bu kaosun içine.
"Varsın, gelsin bildiği gibi.
Çekip götürsün beni"  dedi kadın.
Ve ağlamamanın verdiği güçle tekrar kalktı yerinden yarım bıraktığı işine devam etti.

6 Mayıs 2011 Cuma

18.04.11 / 01.32

Bilemedim ne olduğunu.
Bırakamadım da oluruna.
Verilen ömrü paylaştıramadım bir türlü.
Elimde kalanın belirsizliğinin verdiği korkuyla da daha çok bağlandım.
Bittiğinde nefesim "iyi ki" demek için,
Kalbimi de yanımda götürmemek için,
Bedene saklanıp kalmamak için tüm çabam.
Döktüğüm gözyaşlarımla suladım dileklerimi hiç "neden" demeden.
Geleceğini bilerek, inanarak.
Hayallerimde kurduğum o ufak cenneti daha da aydınlatmak için araladım yıllardır mühürlü olan kapımı.
Ellerim kalbimde heyecanımı kesmeye çalışıyor şimdi.
Nefesim düzensiz.
Gözlerimse aynı yere bakıyor.
Tüm uzuvlarım o günü bekler, bayram çocuğu misali.
Hazır etraf.
Senin de hazır olmanı bekliyoruz.
Hayallerim de ki gibi gel yanıma ama.
Gözlerin şefkatle sevsin beni,
Ellerin sıkıca tutsun bedenimi.
Kulaklarım yine duysun o heyecanla atan kalbini.

18.04.11 / 01.32



* Soğuk paragraflarımı ne ısıtıyordu peki? sormadan edemedi içim. Bunları nasıl yazdım, neler kurdum hayalimde, gerçek neydi? soruları sinsi bir yılan gibi ısırmış, beynimi zehirliyor şimdileri. Halsiz düştüm. Donuk bakışlarım ve ellerim, zehirlenmiş düşüncelerim, karanlıkta kalan duygularım...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kes

Boğazımda hissettiğim bıçak korkuturken bedenimi, nefesim cesaretle ve aşkla ölümü bekleyen yeni gelin misali.

Kaybetmiş bir insanın yapacaklarından farksız şuan ki yapacaklarım.

En kolayıydı ölmek.

Bedenim korkar evet belki ama, ruhum yorgunlukla, sevgiyle bekler onu.

Daha dün hissettim asıl ölümü sen benden giderken.

Üşüyen bedenim ceset gibi.

Aynada gördüğüm o beyaz ve mor karışımı dudaklarım, sararmış yüzüm, çökmüş gözaltlarım herşeyi özetler gibi.

Şimdi ne için savaşmalıyım?

Emanet verilen bir beden için mi?

Var olan tek bir şey var içimde, o da inancım.

Bir onu alamadın benden.

Bundandır isyan etmemek için direnişim.

Boğazımda bıçak.

Bıçağın soğukluğu değdiği yeri soğuturken, gözlerimden yaşlar iniyor tüm sıcaklığıyla yalvarır gibi.

Kes gitsin artık, terketsin bedenim beni.

Kes bitsin tüm hayallerim.

Kes insin, inmeyen boynum aşağı.

Kes ki kesilsin nefesim.

Kes ki dursun kalbim.

Kes ki yanımda olan tek varlığıma kavuşayım.

Sadece “O” nun olayım.

19.04.2011
* Bu kadar zaman sonra blogspotta yazabilmek ne kadar güzel bir duyguymuş..

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...