28 Kasım 2011 Pazartesi

Kabus Notları - 1

"Ruhum bile boğuluyor sensizliğinde.
Nasıl da derin.
Nasıl da siyah.
Görmediklerim korkutuyor beni;
Düşerim de sensiz derinliğine, boğulurum diye."

*Kesik kesik uykularımda o kadar çok kabus görür oldum ki. Hatırladığım çok net görüntüler yok. Fakat bazı belirgin sahneleri net hatırlıyorum. Mesela,gece yukardakileri fısıldıyordum. Sanırım rüyalarda da karalamaya başladım.** Kaybedenler Kulubü - Bazen ...
*** Ve evet artık Kabus Notları da başlar. İyi bir hafta olsun.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Kıssadan Hisse Zamanlar - 18

Bir "ben" vardı ki benim içimde.
Kocaman dünyalar, hayatlar sığdırdı.
Bazen koştu.
Bazen başı boş yürüdü.
Bazen sadece durdu.
Bazen dönüp gitti.
Ama öyle bir zaman geldi ki...
Sen hep vardın.
Ben hep vardım.
Sanki birbirimize sırtlarımızı dönmüştük.
Sadece varlığımızdan emindik önce.
Sonra bir gece, bir anda yüzümüzü döndük birbirimize.
Ve tek nefes olduk büyük bir hevesle.
O an tek olan "ben", "sen" ' e karıştı.
Hiç tereddütsüz.
Yolcu ettiğim birinin geri dönüşü gibi;
Özlemle, sevinçle.
Zaman ne yaptı bize bilmem.
Takvim yapraklarını atarken, neler attık çöpe?
Ya da "ben" deki "sen",
"Sen" deki "ben" nereye saklandı?
Bir gün "sen" gittin yanıbaşımdan.
Ertesi sabah "ben"siz uyandım yeni güne.
Nasıl tuttuysak ellerimizi...
Kim bilir?
Giderken  içimdeki "ben" i de alıp götürmüş.
Bencillik miydi bunun adı?
"Ben"i "ben" siz bırakmak.

Neredeysem geri dön artık.

* 17 Kasım' da karalamıştım bu satırları. Şimşekler çakıyordu beynimde, gözlerimi yaşlara boğacak kadar. Bir anda yoldayken durup, bu satırları yazdıracak kadar. Bir anda. Ansızın. Toz toprak artık herşey.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Beni Unutma Filmi "Bir İnsanı Ne Kadar Sevebilirsin?"

Takva filminin yönetmeni Özel Kızıltan kamerasının, Burak Göral'ın senaryosunun satırlarını yansıttığı, 100 dk. süren "Beni Unutma" filmini izledim geçen akşam. Paylaşma gereksinimi duydum, kötü eleştirilere inat.


Bir tarafta sevgilisi Hakan (Kenan Ece) tarafından aldatılıp,yakalayan Olcay(Açelya Devrim Yılhan) karakteri, diğer tarafta evlilik arifesinde herşeyden bunalıp, nişanlısı Ebru'dan (Tuba Ünsal) vazgeçen Sinan (Mert Fırat) karakteri. İkisi için dönüm noktası olan o günde, aynı yerde bulunup, yollarının kesişmesiyle hikaye başlar. Ortak bir arkadaş ve ayrılıklarının sayesinde bir anda yakınlaşmaya başlarlar. Olcay için kötü zamanların başlangıcı, Sinan' ın varlığıyla, varlık olmak için yaptıklarıyla bir anda güzel zamanlara dönüşür. İkisinin de geçmişinin peşini bırakmaması ve mutlu bir evlilik sonrası Olcay'ın tuhaf davranışları yüzünden düşen gölgeyle birlikte süregelen bir hikaye.

Mert Fırat' ın başarılı senaryo seçimlerinden dolayı, tereddüt etmeden gittim bu filme. Bir süreci anlatan filmler ilgimi daha çok çektiğinden; izlerken, ağlarken, gülerken de ayrıca haz aldım. Belki tanıdık sahnelerin verdiği etki, belki de kendi duygusallığım. Ama eksikleriyle beraber tatmin edici bir film.



"Bir insanın, bir insana aşık olması saniyenin beşte biri kadar zamanda oluyormuş. Biliyor musun?" u savunan Sinan ve "Sana dünyaları verenle değil, kendi dünyasını veren bir adamla evlen." cümlesine inanan Olcay' ın hikayesi bence izlenmeye değer.

Filmi izlemek için diğer başka sebepler;
-Anjelika Akbar'ın hazırladığı film müzikleri için.
-Unutmabeni çiçeği ve hikayesi için.
-Bülent Ortaçgil'in Yüzünü Dökme Küçük Kız parçasıyla gülümsemek için.
-Olcay'ın babasının sesinden Can Yücel şiiri dinlemek için.
-Çoğumuzun bilmediği Pig hastalığını öğrenmek için.
-Filmin sloganının da dediği gibi "En fazla ne kadar sevebilirsin?" i sorgulamak için.

*İnternette okuduğum yorumların aksine, ben filmi izlerken çok zevk aldım. Umarım siz de beğenirsiniz. İyi seyirler dilerim.

Filmin Resmi Sitesi; http://www.beniunutmafilm.com/

Fragman;



17 Kasım 2011 Perşembe

Kıssadan Hisse Zamanlar - 17

Alevler sarmış çevremi.
Görürüm o orada, görmez beni.
Ağlasam da söndürsem ateşi.
Çıksam karşısına sevse beni.
Dilim lal olmuş, yüreğim kilit.
Tutsa elleriyle silse tüm yanık izlerimi.
__
Kül olacak ateşte elbet.
Suyu arayacak yüreği.
Ateş gelmez belki ayağına suyun.
Ama açar yüreğini ateşe.
Demese de bilirim beni istediğini.
Söndüremese de ateşle buhar olup gideceğini.

*Metis defterinin bitmesine az kala. Karıştırdım biraz sayfaları. Yukarıdaki cümleleri buldum. Eskisi gibi bencil olmadığımdan paylaştım hemen.
** İşten ve sosyal hayatımdan dolayı yoğun dönemlerdeyim. Hep bir koşturma. Yollarda, uyumadan önce deftere notlar almaya devam ediyorum tabii ki yine. Blogun temasının bile değişme vakti geldi bence.
*** Multitap'ın Battaniyem ve Çıbık gibi hareketli parçalarından sonra "Ben anlarım." parçası; beni gerçekten çok şaşırttı. Sözleri ve müziği, şu Kasım'ın bir başkalığını göremediğimiz dönemlerde güzel gitti. Devamını bekleriz.

15 Kasım 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 16

Duymuyor musun sesimi?
Belki bir insana, bir varlığa titreşim olmaz sesim;
Bir ruh için, Yaradan için çağrıdır seslenmelerim.
Sanırım - sanırdım ki hatta - hep anlarsın beni.
Birden gelmelerin bundan sanırken;
Her yolun bana doğru geliyor.
__
Nerede melekler?
Neden konuşmazlar benimle?
Üşüyen yüzümde ellerimin sıcaklığı,
Ellerinden kalan eski bir sızı bir taraftan.
Elele kalıyoruz bir anda, sen bilmiyorsun.
İstiklal, kalabalığına almak istiyor beni.
Ben de inatla meydanda seni bekliyorum.

* Tümer' le yazarken yine.. Benden dökülenler. Düzeltme/eklemeleriyle beraber.
** Bir Yeni Türkü konseri geçti gitti. Hep bir ağızdan şarkılar söylendi.
*** Mehmet Güreli'nin parçaları, kafamdaki listede dönüp duruyor. Ama en çok mırıldandığımı paylaşacağım. Bugünlük "Sen ve Ben" parçası gelsin.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Kıssadan Hisse Zamanlar - 15

Bir rüzgar var dışarıda.
Ve yüzümü ıslatan; sakince çarpan rüzgarın getirdiği su damlacıkları.
Düşümdeki İstanbul'u resmediyor gördüklerim.
Verdiğim her nefes; havadaki karmaşaya karışıp kaybolurken,
Aldığım nefes çoktan vücuduma karışıyor.
Nasıl da isli ve kirli.
Sığınıyorum bir süreliğine eski bir tramvay durağına.
Hep burada bekleyen ama o tramvayın yolcusu hiç olmayan biri olarak;
Gidenleri izliyorum.
Kimi gülüyor.
Kimi konuşuyor.
Kimi asmış suratını kendi düşünü izliyor.
Herkes bir yerlere yetişmeye çalışırken,
Ben herkese yetişiyordum bakışlarımda.
Başka hikayelere asılıp giderim belki diye.
Kendi halimi düşünüyorum bir an.
"-Beni bulsa bulsa Azrail bulur." diyorum içimden.
Bir melek korkutur mu insanı?
Ürperiyor içim birden sanki gelmiş gibi.
Ne zaman ürperse içim kalamıyorum o yerde.
Sanki tramvaydan aceleyle inen bir yolcunun telaşıyla çıkıyorum duraktan,
Ve hızlı adımlarla meydana inerken; kalabalıktaki hikayelerden biri oluyorum.

* Bugün durakta beklerken telefona not aldığım ufak bir yazıyken, gecenin bu vakti tamamlandı.
** Sanırım paylaştığım parça, tam yerine oturmuş oldu. Bülent Ortaçgil - İstasyon İnsanları

9 Kasım 2011 Çarşamba

İstanbul'a İlk İhanet

Sevişmelerin ucuz olduğu bir şehirden,
İstanbul’dan yazıyorum sana.
Farklı şehir kokan bedenini,
Yalanla ve korkuyla beslediğin ruhunu,
Yani seni, özleyerek anıyorum.
Kinimi hangi su söndürür?
Bilmem.
Yüreğimi hangi ateş ısıtır?
Tenime kim dokunur?
Bilmem.
Özünde bu kadar ucuz olan bir şehir,
Yine bu kadar ucuza mı verir cevaplarımı?
Yoksa unutur gider mi bizi de geçmişi unuttuğu gibi?
Belki Beyoğlu katar bizi karışıklığına,
Beyazıt ve Sultanahmet bir olur da saklar bizi o eski sokaklarında belki de.
Hiç biri olmaz da bakarsın,
O yorgan altında bekleriz herşeyin normale dönmesini.
Ama yine bulurlar bizi, bilirim.
Korkunun kokusu keskindir, ölü gibi.
Sindiremem kokumu kokuna.
Sarılmak yetmez,
Kaybolmak lazım nefeslerde belki de.
Ve biliyoruz ikimizde bunu.
Sevdiğinden midir ki gidiyorsun benden?
“Yakalamasınlar seni de” mi diye.
Ve ben yine bu şehirde,
Bu satırları tek başıma ucuz bir kalemle, deftere yazıyorum bunları.
Yazdıkça değerlenir sandığım sen,
Mürekkep gibi sadece bu satırlara bulaşıyorsun.
Yatağa uzattığım bedenim,
Etrafımdaki diğer adamlar,
Bu şehir…
Bunlar yetersizmiş gibi gelse de yaşamaya,
Bir o kadar da sebep oluyor seni iyi anlatan anıları unutmaya.
Doğduğum şehre ilk ihanetimi de,
İşte bu satırlarla yapıyorum.
İstanbul affeder mi beni bilmem.
Son nefesten sonra toprağına katar mı bedenimi?
Ve bu ne kadar umurumda o da meçhul.
Bildiklerim öğretilen temel fiillerden ibaret.
Sevmek, nefret etmek, özlemek gibi.
Ve unutmamak da en baskın olanı.
Nasıl hatırlatıyorsa İstanbul herşeyi bana,
Nasıl vuruyorsa gözlerime anıları unutturmamak adına,
Ben de unutturmuyorum aklıma, nasıl gelip gittiğini.
Sen o keskin kokunla karışırken kalabalığa,
İstanbul fener oluyor hislerime, gerçeklere.
Ama ben yine de ihanet ediyorum bu cümlelerle.
Seni seviyorum, İstanbul’ un beni sevdiği gibi.

*Kaynak: http://www.radikalgenc.com/edebiyat/siir-edebiyat/istanbula-ilk-ihaney

** Bu yazımı hangi ruh halleriyle yazdığımı hatırlıyorum da... Yazının düzenlemeye ihtiyacı vardı ama hiç dokunmadım. Dokunmak istemedim. Hatta Radikal Genç' e ne zaman gönderdiğimi dahi hatırlamıyorum. Şimdi yaınladıklarını görüp, karşıma çıkınca; paylaşmak düştü payıma.

*** Teoman' dan gelsin... Çok sevdiklerimden biri. İstanbul' da sonbahar...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Kasım 3, Doğum Günü Anlam ve Önemi

3 Kasım 1987…

Kendi doğum günü hakkında yazı yazma hissiyatı, benim gibi bir yazı delisinin aklından geçer sanırım. Böyle bir yazıya, biriktirdiklerimi hafifletme ihtiyacı ya da belki de birazda olsa düşündüklerimi paylaşma isteği ya da şükran dilekleri der geçeriz. Yazmak için sebep çok.. Ama bu ne bir deneme, ne de bir öykü. Bu açık bir mektup. Tüm herkese yazılan.

Şanslı bir kadın olduğumu anlatmaktan başlayabilirim sözlerime. Şanslıyım, iyi bir hayatım var. İyi bir aile, iyi bir iş, daima da beni seven insanlar var hayatımda. Seven derken; hafife alınacak derecede de değil. –Varlıkları için bu sayede teşekkür ettirecek kadar.- Düşüme düşürdüğüm çoğu şeyi yapacak güce, isteğe sahibim. Bu konularda da yol açısından hep açık fırsatlar bulmam da ayrı bir etmen tabii ki.

Kısa zamana kadar ruhen, son zamanlara kadar da vücuden çöküşlerim oldu. Kötü ya da yanlış seçimler olsun bunun adı ya da kötü deneyim; hepsinin benden aldıkları umurumdaydı. Oturup düşünecek kadar. Hatta kafaya takacak kadar. Fakat atlatılması zor olmadı.- ki halen bence çok iyiyim- En büyük katkıları belki de o zaman ki hislerden açığa çıkan bazı hissetmediğim duygular ve bunun sayesinde döktüğüm cümleler oldu.
Acemice dökülen cümlelerime daha farklı anlamlar yüklememdeki en büyük sebeplerden biri, bu kadar çok çöküp, kendi içime iyice dönmüş olmamdı. Çevremde olup bitenler; tanıdıklarımın-tanımadıklarımın yaşadıkları, acıları, mutlulukları, sahip olduğum tüm duyularımın hissettikleri, hayallerim, rüyalarım, bana biçilenler, benim biçtiklerim, diktikleri- dikemedikleri…. Sıralamaya kelimemim yetmediği bir sürü anlamlar; şimdiki Merve Nur olmamdaki sebep.

Çok kazandım, çok kaybettim. Çok doğru davrandım. Çok hata yaptım.

Kazandım, çünkü; Hiç bilmediğim duyguları hissettim. Hiç olmadığı kadar cesurdum. Hiç olmadığım kadar çocuktum. Hiç olmadığım kadar büyük insandım. Ağlarken çok yazdım. Gülerken çok paylaştım. Çok kez kendimi unutup, başkası oldum.

Kaybettim, çünkü; Bazen o kadar bencil davrandım ki beni kendi kadar sevenleri bile kaybettim. O kadar kendi içimde dolandım ki, kapıyı açmayı istemedim. İnancımı kaybettim, kapımı sonuna kadar açtığım bir anda. Gelip biri tek hamleyle yok etti. Kötü mü oldu bilmiyorum ama daha realist oldum. Gururumu kaybettim.-ki devir insanı meğer sevildiğinde bile buna ihtiyaç duyuyormuş. Bilemedim.-

Çok doğru davrandım; Sebepli zamanlarda sessiz kalıp, sadece izledim. Kaybettiğim anlarda, düşlerimden beslendim. Yapabileceğim herşeyi dizdim hayatıma. Öğrendim, okudum, dinledim, yazdım. Arada ara verdim elimde olmadan ama hep devam ettim. Doğru zamanda, doğru yerde oldum. Doğruyu savundum. Savaştım. İnandığım yerde kaldım. Tedirgin olduğum her yeri terkettim. Çok sevdim. Çok kızdım. Çok paylaştım. İstediğim yerlerde oldum. Çok uğraştım bazen. Ama neden uğraştım yerine; neden olmadığını sorguladım.

Çok hata yaptım; açmadığım kapılarda. Bazı tavırlarımda, üzdüklerimde. Beni üzen herşeye diyecek bir şeyim yokta, üzdüklerimden özür dilerim. Çok kurcalayınca hayatı, çokça da hata yapıyor insan. Söylemek istemediklerini söylüyor. Dilemek istemediklerini. –ki yüreğim ne kadar başka dese de.-

Özetlemeye çalıştım. Belki becerdim, belki beceremedim. Önemsedim, önemsendim ömrüm boyunca. Doğru yol, doğru işaret, doğru insan gibi sıfatlara inandım. Tüm çabam; kendimden haz aldığım şu vakitlerde iyi yaptığım herşeyin beni bırakmaması.

*Bu yazıyı doğum günüm öncesinde yazmıştım. Gece 12 öncesi ve sonrası arayan, mesaj atan, facebook aracılığıyla ulaşan, yüzyüze yakalayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Akşamında da kutlama yaptık. Gecenin özeti çok netti. Beyoğlu Hamam atmosferi eşliğinde; Sevdiğim bir ben vardı. -Eksik- Sevdiğim kardeşlerim vardı. Sevdiğim dostlarım vardı. O kadar güzeldi ki. Uykuya şükrederek daldım.

Açık dilek kutusu açıyorum ki; sinerji oluşturalım.

Ve tabii yazının şarkısı. Gece yüzümün daha da çok gülmesine sebep şarkı. Bülent Ortaçgil imzalı, Mehmet Günsür söylemli Eylül Akşamı şarkısı. Sevgiler,

1 Kasım 2011 Salı

Kıssadan Hisse Zamanlar - 14

Eğme başını çocuk,
Kaldır da bak bana.
Dönmesin yüzün yere boşuna,
Ben hep buradayım nasıl olsa.
__
Sıcacık olmuş ellerim,
Yüzünü,ellerini ısıtmak tüm derdi.
Eritmez belki buzları,
Saklar avucunda tüm kirleri.
__
Saklama yaşlı gözlerini,
Silerim bir elimle becerirsem.
Olmazsa beraber ağlarız.
Şaşkın şaşkın bakma yüzüme.
__
Yol çok uzun farkındayım.
Ama Dünya küçük, ben fazlayım.
Koca bir ay var ki tepede,
Kılavuz bize her yerde.

* Şu sıra kötü olaylar peşimi bırakmamış gibi olsa, şükretmeyi dilimden düşürmemeye çalışıyorum. Ki geri dönüşlerini alıyorum. Bunun dışında; iyiyim, gerçekten hem de. İyi giden o kadar çok şey var ki. Kötü olanlar için ise; isyan etmenin faydasız ve gereksiz olduğunun farkındayım.Ek olarak; Yazdıklarımın bir kurgu olduğunu unutmamak gerek.
* En sevdiğim şarkılardan biri. Here Without You.. Güzel bir cover daha Boyce Avenue' dan.. İyi dinlemeler.

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...