31 Aralık 2009 Perşembe

2010 temalı

Gece rüyamda her ne kadar kabuslarla uğraşmış olsam da yine de güzel bir gün geçirme dileğiyle geçirdim.

Yeni yılda sağlık,mutluluk, sevgi, başarı yakanızı bırakmasın.

Dileklerimi paylaşacağım bir post olacağını düşünüyordum yazıya başlarken. Ama baktım, içimde kalsa daha güzel olurmuş.

Şirket içinde dolaşan bir maili paylaşmak istedim sizlerle ;

Genellikle böyle başlar;

gönül ne mey ister, ne meyhane

gönül muhabbet ister mey bahane

Böyle devam eder;

belirti: Ayağınız ıslak ve soğuk.

sebep: Kadeh yanlış açıyla tutuluyor.

çözüm:Kadehin ağızını yukarıya gelinceye kadar çevirin.

------------------------------

belirti: Önünüzdeki duvarda avizeler var.

sebep: Zeminde yatıyorsunuz.

çözüm: Vücudunuzu zemine 90° açı yapacak şekilde konumlandırın.

-------------------------------------------

belirti: Zemin bulanık görünüyor.

sebep: Boş bir kadehe bakıyorsunuz.

Çözüm:Hemen kadehi sevdiğiniz bir içecekle doldurun.

----------------------------------------

belirti: Zemin hareket ediyor.

sebep: Sürükleniyorsunuz.

çözüm: En azından sizi nereye götürdüklerini sorun.

------------------------------------------

belirti:Ne zaman birisi konuşsa kulağınız yankı yapıyor.

sebep: Kulağınızı kadehe sokmuşsunuz.

çözüm: Kendinizi maskara yapmayı bırakın!

------------------------------------------

belirti: Oda sallanıyor, herkes beyaz giyinmiş ve müzik sanki tekrar edip duruyor.

sebep: Ambulanstasınız.

çözüm: Hareket etmeyin. Uzmanlar gereğini yapar.

----------------------------------

belirti: Babanız ve kardeşleriniz yabancı gibi bakıyor.

sebep: Yanlış evdesiniz.

çözüm: Evinizin yolunu sorun.

Böyle biter;

Başınız ağrıdan çatlarken tatlı bir tebessümle “Ne geceydi ama değil mi?”


Sevgilerle,


Kendinize dikkat edin e dostlar, öpüyorum...

23 Aralık 2009 Çarşamba

-di ' li geçmiş zaman özeti


Soğuk zamanlardan kalan sıcak birkaç anı. Onları sadece "keşke" den ibaret olan cümlelerin yanına kaldırmak en hafifiydi. Yaptım, zorlanmadan kaldırdım hem de. Hiç beklemediğim anda karşıma çıktılar. Çatlakları iyi kapatamamanın verdiği bir cezaydı bu. Karşıma çıktıkları anda bile yine de o zaman zarfında yaşananlara üzülecek vakti bulmamak için dua ediyordum. Herşey o zamana dönsün diye. Sanırım bunun işkenceden ibaret olduğunu anlamam zor olmuştu. Ama bu sefer anlamıştım.

Çok uzak bir fotoğrafmış yaşanabilecekler. Gereksiz değilmiş, korkuyla geceleri işkenceye çeviren kabuslarım,her düşündüğümde oluşan iç acılarım,nefes kesintilerim. "Belki de" denecek artık imkansız olan ama yine de onca saniyeleri ardımda bırakırken, hiç özlememeyi dilemeye başlayacağım günler yaşayacakmışım meğer.

Zor ama öğretici bir zamandı.

Dua kabul ettirme kısmında ne kadar başarılıydım bilemiyorum ama yeni ve güzel olan herşey için zamanım olduğuna inanıyorum artık. Ara ara kanal kaybına uğrayıp, karıncalansam da.


18 Aralık 2009 Cuma

Ah Paşa' m ah...



Halen işteyim. Durdum,durdum dayanamayıp yazmak istedim. Güzel güzel çalışıyorduk. Tamam, güzel kısmı abartı. Neyse, Zeki Müren birden başladı "Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar.....Kaderim bu,böyle yazılmış yazım.." devam ediyor böyle. Hepimizde ah' lamalar vah'lamalar.
Yalnız falan da değilim ayrıca! diyip küçük bir gereksiz uyarıda bulunmak istiyorum. Çalışırken Zeki Müren dinlenmemeli. Dinleyen iş arkadaşlarımızı da uyarmalıyız.

Dinleyenlere de panzehir gibi bir şarkı da benden gelsin. Sezen Aksu'dan "Kusura bakma"...

İnanmak yeter mi? sorusu kulaklarımda çınlıyor ama duymak istemiyorum...


İçimden geldi,neyse gidiyorum ki ben zaten...

İyi hafta sonları dileyip hem de :)





Yeni yetme asi kız modu vol 2




Yok, olmuyor.

Bu yazımda yukarıdaki fotoğrafda oluşan durumu anlatmıştım. Tamam okulda falan bu triplere girmemiz normaldi de, halen böyle triplere girmemiz yetmeli değil mi Pınar? O an farketmeyip, özellikle bunu her seferinde fotoğrafları bilgisayarda incelerken farketme durumumsa ayrı bir vaka. Cık cık.

Durum inceleme sonucu: Bütün fotoğraflar incelendi. Akşam boyunca o kadar mekan değiştirmemize, o kadar fotoğraf çektirmemize rağmen bu durum hep aynı mekanda meydana geldiği belirlenmiştir. Sorun Pi' de mi yoksa bu kızlarda mı bilinmemektedir.

Sevgiler,


17 Aralık 2009 Perşembe

Benim adım orman...



Sonunda beklenen hediye geldi. Şu sıra duyduğum en güzel haber bu sanırım. Şebnem FERAH ve yeni albümü. Dün yayınlamış olduğu bu güzel albümü dinliyorum şimdi, mesaideyim. Kafayı da hafiften çizmek üzereyim sanırım. Bir yandan tarçın,kek reçeteleri bir yandan Şebo olunca sanırım gaza geliyor insan.

Albüm için ufakta olsa yorum yapılacak olursa, tabii ki sözlerime başarılı demekle başlamak istiyorum. Özellikle "Can kırıkları" albümden sonra fazlaca soft gelecek bir albüm. Şimdiden söylemek lazım. İlk dinlemede mızmızlık etmemek adına.Yani şu an 4. başa sarmış durumda biri olarak söylüyorum -ki halen Şebo' ya tam olarak eşlik bile edemiyorum. Ama bazı sözler var ki... Yine sizi itip suyun içine, derinlere dalmanıza sebep oluyor. Benim gibi alışık olanlar için sorun yok ama merak etmeyin :)

Dinlemek lazım. Ayrıca bence albüm kapağı da gayet iyi.

*Alakasız bir olay: Ofiste oturmuş hem çalışıyor hem Şebo yu dinliyorum. Telefonum çalıyor. Kim? Hayırsız teeee liseden arkadaşım Emre. Konuşuyoruz işte. Sonra bu dikkatsiz arkadaşımın yeni saç kesimim hakkındaki konuşmamız:
Emre: Peki, ne zorun vardı da kestirdin?
Ben: Bilmiyorum. Düşündüm,baktım ve karar verdim. Hayatımda kestirip atabileceğim saçlarım vardı, bende gittim kestirdim,rahatladım işte dedim. (Arka fonda o cümleyi bağırdı Şebo "Çok özledim,her kahraman gibi erken gittin" diye.)

Konuşma sonunda ikimiz önce ilk 5 saniye sessiz kaldık. Sonra da ikimizde cümlemle dalga geçtik.


"Hayatımda kestirip atabileceğim saçlarım vardı, bende gittim kestirdim,rahatladım işte."

Arabesk kokan hareketler Merve hanım bunlar.

İçimde küçük Emrah bir köşeye saklanmış ağlıyor resmen. :)




Neyse, farkındaysanız baştan uyarmıştım alakasız diye:)


Son cümlemi de yine Şebo' nun albümle aynı adı taşıyan şarkının güzel sözleriyle kesiyorum.

"Benim adım orman. Örtü yaptım yapraklardan.Serdim herkesin üstüne. Biz hepimiz uyuduk bittik yalnızlıktan."


Gitmeden güzel bir hareket yapayım. Demo kayıtları için tıklayalım lütfen :)

Saygılar,


14 Aralık 2009 Pazartesi

Yoğun bakım sonrası...

Uzun bir ara...

Çatlakları iyi yapıştıramamışım. Kendimi gözardı etmişliğin verdiği garip his. Bunun verdiği beceriksizlik hissi ise ayrı bir acı. Su aldıkça battım. Koca bir yatak. Ağladıkça, alıyor nefesimi. Ve hep aynı kabus bir hafta boyunca. Her sabah ağlayarak kalkmak ne kadar ağır bir yükmüş bilir misiniz? Siz de okadar kaptırıyorsunuz ki bu acıya, artık dayanamayıp bırak artık kendini diyorsun içinden. Dedim, vücudum ruhumdan daha güçsüz çıktı.

Ağladım,ağladıkça çıkardım içimdeki tüm acılarımı. Toparladım kendimi. Hep aynı cümleyi söylerdim. "Bir çift gülen göz, iyi bir duvarmış yaşananları saklamak için." Halen aynı cümleyi sarfedebiliyorum. Hakkını veremediğim zamanlar olsa da.

Tekrardan nefes alma tadında cümleler kurma adına güzel bir gün. Hissediyorum.

26 Kasım 2009 Perşembe

Şşşşt...

Ruhumun içinde bir köşesinde oturan yaşlı kadına ve emekleyen ufaklığa söyleyecek birkaç sözüm var.

-Kadın otur, mızmızlanmayı bırak. Çocuk sende zırlamayı bırak.

DİNLE - İZLE

25 Kasım 2009 Çarşamba

İçimdeki ejderha ve müzik

Gözlerimi açamıyorum resmen. İçimde kocaman bir sıkıntı. Böyle ejderha gibi hissediyorum hatta kendimi. Ama farkımız büyük. O alev topu fırlatıyor, bense su topu. Susturamıyorum kendimi. Kocaman cümleler varmış gibi içimde ama yok gibi. Eyvaaaahhhh çiziyorum kafayı sanırım diyorum, kendimi iyi hissettiğim ufak bir arada. Böyle zamanlarda karar verdik iyi düşüneceğiz. Ne yapacakmışız? İyi düşünecekmişiz. Bugün çok güzelim. Bugün keyfim çok iyi. Bugün hava çok güzel (ıh güzel, heryer sisti bee). vs. vs. Tabii becerebilecek kabiliyetteseniz. Ben değilim, ama "Bugün süperim" taklidini iyi yapanlardanım.


Neyse böyle süper garip bir günde benim ruhumu kurtarabilecek en güzel şey müziktir. Şirketin internet yasakları bu konuda en iyi destekçim. Sponsorum gibi hatta. Neden? Çünkü bu yasaklar beni bu konuda araştırmalara daha fazla itmeye başladı. Şanslıyımdır da genelde aramalarımda. Her seferinde dinleyebilecek yerler bulabiliyorum. Geçen yien sinirlenip arandığımda http://www.pitchfork.com/ la karşılaştım. Bu site sayesinde bir sürü yeni insan dinlemiş oluyorum. Amatör vs farketmiyor. İşte bu şekilde olan araştırmalarımdan birinde tanıştığım bir hatundan bahsetmek istedim bugün.


Charlotte Gainsbourg. 1971, İngiltere doğumlu bir hatun. Filmlerle,tiyatrolarla uğraşmak yetmemiş olacak ki bir albüm yapayım demiş. Sonra bizim Beck i yakalamış. Nisan ayında doldurdukları,Beck in yazıp, prodüktörlüğünü yaptığı albümün "Heaven can wait" adlı şarkısına klip gecikmemiş, hemen çekilmiş. Şarkı, nasıl dinlenmeye değerse klip de bir o kadar izlenmeye değer. Gelişmeleri http://www.beck.com/ dan adım adım izleyebiliyorsunuz.








İyi dinlemeler. Dinledikçe ruhum bırakmasın sizi yihahahaa =)

DİNLE ve İZLE!

*Gereksiz ayrıntı: Beck ciğime bişey olmuş. Klipte farkettim. Hayır ruhuna bişey olmamışta, tipi garipleşmiş. Arayım da hemen sorayım ne derdi varmış bu çocuğun :)





22 Kasım 2009 Pazar

İçimden geldi yine...

Yalnızım. Bunu biraz geç anladım. Ömür hep birilerini kendi görmek istediğin gibi görmeyle devam etmiyormuş. Biraz son tükenmemde, daha kısa sürede yere tökezlemeye başlayınca öğrenmiş olsam da.
Koca hayatlar soktum küçücük hayatıma. Bazen çok su yuttum bazen sadece ellerimi ıslattım. Gün geldi su yüzünde kollarımı açtım göğü izledim. Çırpınıp her boğulacağımı sandığımda sabaha gözlerimi açıp, yeni hayata başladım. Bu sefer farklı başlamak için elimden geleni yaptım ama yine olmadı. Nedenini anlamam zor değildi. 3. cümlem bunun nedeni. "Görmek istediğim gibi" görmeye çalışıyorum yanımdaki adamı. Eskisi kadar uzun sürmüyor ama sürüklenmem. Az düşünmeye çalışıyorum önceleri.Sonra bakıyorum içimi kemiriyorum. Canım acımasına rağmen devam ediyorum hem de. Baktım artık nefes bile zor gelmeye başladı vazgeçemeyeceğim insanları düşünüyorum böyle anlarda. Hani hiç yok olmasın istediklerinden. Sevdiğimde böyle oluyor bir dönem. Hiç gitmesin,iyi-kötü* her şeyiyle yanımda kalsın istiyorum. Sonra yatağına yatıp dua etmeye başladığımda dilimde ölen sevdiklerimin isimleri. Görüyorum ki istesen de istemesen de bu var. Yok oluyor sevdiklerin ama en güzel halleriyle. Böyle olsun istiyorsun ya sevdiğinin, ne kadar hak ediyor pek? Ne kadar yanında? Teninde hissettiğin dışında, ruhuna karışacak kadar mı? 10 saniye belki kendimi kandırmam, kirpiklerimden dökülen tek damla gözyaşı cevaptır bu duruma. Kendini kandırmaya çalışma diyorum kendime. Kendimle çok çatışsamda sabah kalktığımda o adamı geride bırakıp hayatıma devam edebiliyorum. Yanıma yine kendimi alıp hem de. Ve evet ona ne düşündüğünü sormuyorum bunlar olurken. Böyle bir sirkülasyonda sevdiğim adamı, ömrümün insanını bulacağıma da inanırım.
-mış larla yaşanmıyormuş değil mi Merve? Hayat bu işte. (DİNLE)

*iyi-kötü: Hayatımın ufak bir döneminde böyle birşey olmadığına inandırmıştı adamın biri. Koca bir yalan olduğunu öğrenmek için deneme yapın isterseniz. Umarsızca yaşayın. Ama öğrendim ki iyi- kötü diye birşey var. Hem de her adımında.


9 Kasım 2009 Pazartesi

Çırpın... Boğulmamak için...

Doğum günüm geçti gitti. 3 Kasım 2009 benim için güzel hatıralar bıraktı hatrımda. Beklenen,beklenmeyen herşeyiyle hem de. Çok şey öğrendim.



*O günden ufak bir kare. Tabii ki hava soğuktu. Ama şanslı bir günümdeydim ki işten normal saatte çıktım. Serviste bunun verdiği mutlulukla sırıtışımdan belli.



Yazmak hiç bukadar zor gelmemişti. O yüzden tamamen kısa kesip 3 Kasım dan beri dilimdeki olan şarkıyı paylaşmak geldi sadece içimden.

Sensiz hayatı neyleyim diyerek bağrınmak bize kalan (DİNLE!)

* Bu hafta kuzen evleneceği için ayrıca bir yastayım zaten. İtiraf ediyorum sevmedim sevemedim enişteyi. Ama süper olacak son günü süper. Herşey hazır. (İçimdeki kız garip kabul ediyorum. Tek kişilik bir bedeni sevmiyorum.)

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bir an...

Gereksiz tasvirler var içimde.


Kendi süzgecinden geçtikçe


Kalemime indikçe daha da sadeleşen.


Boş sokaklarda çaresiz gezinirken


Düşünüyorum, düşünüyorum...


Farksız suretler var beynimde


Göz göze geldikçe yok olan.


Kaybettiklerimiz ellerimde şimdi.


Hayalden öteden gidemeyen


Ama yükü fazla olan.



7 Ekim 2009 Çarşamba

Ölüm..

Ölümün kendine değil sevdiğine yakın olanı zor.
Gözümün önündeki görüntüler bu kadar tazeyken. Olmamalıydı. Bu kadar erken olmamalıydı diyorum durmadan.

2 Ekim 2009 Cuma

Rüya..

Neden sorusunun şu sıralar anlam bulmadığı zamanlardan bir kaç sahne aklımda. İnadına gülümserkense gözlerim yaşlı. Etrafa bakıyorum. Koca bir uçurumun ortasındayım. Dört bir yanım suyla çevrili. Kafamı kaldırdığımda kocaman bir gökyüzü. Elimi atsam yakalayacakmış gibi bulutlar. Çekiyorum nefesi içime en içime hem de.

Açtım kollarını bıraktım kendimi. Suyun içindeyim şimdi. Özgürüm işte. Saçlarım tel tel olmuş istedikleri gibi dalgalanıyor. Gözyaşlarımda suya karışıyor.

Suyun verdiği huzur, içimin verdiği hüzünle kaybolmayı bekliyorum.


*Tüm gün fazlaca dinleyince paylaşmak istedim sanırım. (Damien Rice - 9 crimes)

23 Eylül 2009 Çarşamba

BÜYÜK ÇIĞLIK MUSE

Muse... Yeni nesilin Hollywood katkılarıyla tanıdığı, bizimse yıllar önce sevgimizi güzel şarkılarla perçinleyen grup. Radiohead' i nasıl göğsümüze bastıysak, Muse da aynı şekilde. Neden? Nedensiz 10 sene sonra yine onları dinleyeceğimizden eminiz çünkü.


Neyse biz gelelim yazının asıl konusuna. Muse, beklediğimiz 6. albüm "The Resistance" la karşımızda. Duyurularını bol bol yaptığı, gerek tadımlık demolarla bekledik. Albümün bütünü olarak bakarsak, gerçekten iyi. Her Muse albümü gibi kısıkta değil, yüksek seste dinleyeceğiniz, bağrınarak eşlik edeceğimiz şekilde olmuş. Evet dinlerken rüzgarda kulağınıza tanıdık melodiler gelecek. Ama sorun yok, derin nefes alın.

Şarkı şarkı analiz yapmak istiyorum ama dinlemeden önce büyük önyargılarla dinlemenizi istemem. Ama yaşlı kadın modunda bazı uyarılarda bulunmadan geçemeyeceğim. Kısa kısa geçmek gerekirse;



1- Uprising: Daha şarkı başlarken anlıyorsunuz güzelliğini. Süper yükselişleri bağrınarak şarkı söylemeye itiyor. Muse u Muse yapan şarkılardan biri olacak gelecekte, demeden de edemem. Gözümde uçuşan bir sürü şeyler var nedense. Ayrıca sesiniz kötüyse yüksek sesle eşlik etmeyin evde falan. Dost uyarısı yahu:) (Neden bu şarkıyı New moon da duyacakmışım gibi geliyor.)

2- Resistance: Sakin girişi, süper nakaratıyla dikkat çekiyor. Ve evet bence de "love is our resistance" . Film müziği gibi böyle. Gelsinler abiler, klipleri benden hatta. Süper düşüncelerim var onlar için :)

3- Undisclosed desires: Güzel aşk şarkısı. Muse değil de güzel pop yapan abilerimizden biri mi söyleseydi ki. Yoksa bu bir alıştırma evresi mi. Pop mu yapmaya karar verdiler nan! diyor insan içinden.

4- United States of Eurasia (+Collateral Damage): Cık cık cık... Getirin bana Bohemian Rhapsody imi, yine söyleyelim bağırarak. Direk es geçiyorum efendim.

5- Guilding light: İyi dinleyin. MJ in bir şarkısını anımsatmakta. Vasat gibi gibi.

6- Unnatural Selection: Süper bir bass ve karşınızda muse. Süper bir şarkı. Sanki işte biz buyuz der gibi. Tanımak istediğimiz grup bu diyorum. Komşuları unutmadan dinleyin.

7- Mk Ultra: Efenim sanırım Matt in söylerken ne kadar zevk aldığını fark etmişsinizdir dinlerken. Güzel bir başkaldırış.

8- I Belong To You: İyi bir giriş-bitiş, inişli çıkışlı bir düzende matt in kendinden geçmesi falan derken şarkı nasıl bitiyor anlamıyorsunuz.
*Güzel bir dipnot: Bu şarkıyı sevgilisine yazmış. Kıskandık tabii.

9-10-11 Exogenesis -Symphony: Bu 3 parçayı huşu içinde dinlemek lazım. Gözlerini kapattığınızda farklı bir yerlerdede olduğunuzu hissetmek hiçte zor olmuyor. Mesela Part 1 (Overture) karanlıkta kaybolmuş, Part 2 (Cross-Pollination) kendinizi cenazedeymiş hissi veriyor. Part 3 (Redemption) e gelince, dinlerkende verdiği huzur, gereksiz mutluluk bir başka mesela.

Kısa apar topar yazılan bu yazıyı "Dinlemeden geçmeyin" der ve bitiririm.

*Gereksiz dipnot: Zaten hasta insan modunda olmama rağmen halen nasıl blog yazacağım diye uğraşıyorum. Üzerimde gereksiz bir hasta inadı zamanında yazdığım ama bir türlü tamamlayamayıp yarım bıraktığım yazıyı tamamlama arzusuyla yazdım.

*Hapşuuuuu....

21 Eylül 2009 Pazartesi

Kod adı:Yassah hemşerim ülkesi burası


O kadar uzun zamandan sonra tatil yapmanın, hakikaten kafa dinlemenin doruğuna ulaşırım diye başladım güne. Başlangıç hiç te fena değildi aslında. Süper bir kahvaltı gibisi var mı? Kahvaltıyı diet harci düşüncelerle yaptıktan sonra anne uyarısı "misafir gelebilir" denince heryer n.ş.a. bayram standartlarına getirilir ve asıl şimdi ben boşum denir bizim evde.
Elimde insan ötesi koca kupun içinde çayım oohh şöyle rahat kafayla münasebet içerisine gireyim dedim bilgisayarımla. İlk olarak tabii face :) , ondan sonra gmail-blogum, last.fm açılır bende. İlk sekme tamam, bloguma yine ulaşamıyorum ve şok last.fm koca bir yazıyla beni bekliyor. Last.fm MAHKEME kararıyla erişimimi engellemiş. Söylenme moduna geçtim ardından myspace e girdim. Hani Muse falan yeni albüm yaptı araştıracağız edeceğiz ya. Ordan da aynı cevabı aldım. MAHKEME KARARI!!! Başka bişey değil. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ya? Hangi mantıkla, hangi boş zamanla böyle şeylerle uğraşıyorlar bu adamlar. Hatta ileri gideceğim biliyorum ama nedne benim canım ülkem canım devletim böyle boş adamların cebini dolduruyorlar. Hayır engellenecek okadar site varken birde. Bakıyorsun tüm bahis siteleri açık. Bunlara kimse dokunamıyor, benim cancağızım bilgi kaynaklarım kapalı.Gerekçede ayrı bir süper tabi. TELİF HAKLARI. Güzel ülkemde birbirinden nadide okadar sanatçı var ki, o şarkı indirmeleriniz yüzünden albüm yapamıyorlar haberiniz var mı??? Karşımda biri olsa da indirsem yüzünün ortasına demek geliyor içimden.

Neyse boş konuşuyoruz işte öyle. Daha nelerle karşılaşacağız acaba?

Hoş bu söylenmem fazla sürmedi tabii ki. Böyle durumlarda DNS ayarlarınızla oynayın arkadaşlar. Yasaklayan boş beyinler biraz sürünelim istiyorlar heralde ki çözümü olan şeylerle bukadar uğraşıyorlar. Hatta şöyle güzel bir kaynak vermek gerekirse https://www.opendns.com/ . Güzel bir kurcalamayla çözeceğinizden eminim.

İyi bayramlar dileklerimle....

14 Eylül 2009 Pazartesi

11 Eylül 2009 Cuma

Ve geldi =)


Hesi' nin sihirli ellerinden çıkmış olan bilekliğim geldi. Hem de hediyesiyle beraber. Çok mutlu ettin beni canım.

Teşekkür ederim Hesi. Ellerine sağlık.
* Tıkla, tıkla! =)








Bir şehre yağmur yağdı... Ben ağladım...

Nasıl bir şeydi bu yaşananlar. Koca şehrim İstanbul bu kadarda güçsüz olmamalıydı belki de. Makyajı akmış yıkılmış bir kadından farksızdı İstanbul. Ne kadar beraber olduğumuzu, ne kadar kibirli ve ne kadar bencil olduğumuzu ortaya çıkardı yağmur. Kirletildiğimizin sahnesiydi, kirlettiğimizin yada...

-Sabah dünden beri dinlememek adına herşeyi yapmama rağmen sabah dinlemek zorunda olduğum haber yüzünden bu sitemim.

"Azra bana sarıldı Dila kaydı gitti" diye feryad eden bir anne, "Kardeşimi yakalayabilirdim" diyen 5 yaşındaki ufak bir kız. Gözümün önünde o sahne. Bir annenin başına gelebilecek en kötü şey değil midir yaşanan? Ellerinden kayıp giden bir hayat, bir can, bir parça... -


Sussam iyi olacak...

Kelimeler yetersiz. Boğazımda koca bir yumruk. Umarım gün ışığı çabuk aydınlatır hepimizi...

10 Eylül 2009 Perşembe

Paco De Hulucia

İçimden geldi. Ondan da bahsetmeliyim diye düşündüm. Tepenin başına kurulmuş bir şirkette hayata bazen aynı pencereden baktığım biri bu bahsedeceğim kişi. Öncesinde az az konuşunca, işin içine müzik karışınca, zaman geçtikçe ne kadar samimi ne kadar süper bir insan olduğunu anlayıp daha da iyi olduk. Konuştukça cümlelerle valsine hayran kalmamak mümkün değil.

Tabii bu kadar konuşma sonrasında nedense alakasız blogu olduğunu ve gizlediğini düşünmedim değil :) Ama aslında hiçsesaret etmemiş od a benim gibi. Birbirimiz kayıtsız kalamadık ve sonunda onu da blog alemine kattık.

Bu müzik adamına http://kaybolansandal.blogspot.com/ dan ulaşabilirsiniz. Daha çok yeni. Eminim ki biriktirdiği çok cümle vardır onun şimdi. Heyecanla bekliyorum :)

Kendime yeni bir ben lazım

Akşam uyumadan önce aynı şarkıyı mırıldanıyordum, sabah aynı şarkıyla uyandım. Mutluydum gözlerimi açtığımda. Uzun zaman olmuştum. Koca bir gülümsemeyle karşıladım aynada kendimi, onca zamana inat.


Değişikliklere başlamak istedim. Beni üzen insanlardan uzaklaşmak en doğru şey olur diye düşündüm. Yattığım yerden duvarlara bakıp nekadardır ruhumu buraya tıktığımı hatırladım ve odamı değiştirdim. Sonra hatamı yaptım bilmiyorum ama saçlarımın rengini değiştirdim. Biraz sanki koyu oldu ama, aynaya baktığımda mutlu ettiğini söyleyebilirim sonucun. :)


Sonra uzun süredir yapmak istediğim şeyi yaptım. Uzun süredir sadece okuyup takip ettiğim Hesionka yla tanışıp, o güzel cicilerinden kendime uygun olanı aldım. Biraz zor oldu ama olsun. Okadar kibar ki, yardımlarını esirgemedi hiç. Burdan tekrardan şükranlarımı bildiriyim. Şimdi ise cicilerimi bekliyorum büyük heyecanla. Sonra tabii ki burada paylaşacağım.


Ve günün şarkısı... Benim o benim :)

Apocalyptica - I Don't Care

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Ben kimim?

Ne kadar büyüdük?

Ne kadar değiştik?

Kaç kişiydik, kaç kişi kaldık?

Neler istedik, neler aldık?

İçimde kaç kişiydik?

İçimdeki vızıltı ne zaman susar? Ne zaman huzurla yaslanır arkasına?


Neydim? Ne kadar değiştim?


Çok büyüdük çok. Koca bir birey olup, çalışmaya, daha çok sevmeye, daha çok üzmeye, daha çok koşuşturmaya başladık.

Çok değiştik çok. Günlerce arkama bile bakmadan, daha az üzülerek hayata devam ederken, korkuyla yaşar olduk. Hemen affeder, hemen kendi içimize çekilir olduk.


Çok kalabalıktık çok. Daha da büyüyoruz, durmadan hem de.

İçimdeki vızıltı hiç susmaz. Sorgular sonuna kadar. Bundandır huzuru bulamayışım.

Neydim bilmem ama, çok değiştim. Sevmeye daha çok alıştım. Aşık olmaktan kaçar oldum. Kaybetmemek adına da herşeyi yapar oldum.

2 Ağustos 2009 Pazar

deneme 1-2

Sanırım artık defterlerde cümle yazmaya devam edip, küflendirmek emekli olan ruhuma ait. Diğer ruhumda burda yazmaya devam edecek.

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...