22 Eylül 2010 Çarşamba

Eskilerden kalan


Kesilen cümleler, yarım kalan senaryolar, dökülmemiş gözyaşlarını bavuluna koyup, yola çıktı kadın.
Arkasına dönüp bakmak yoktu, sonuna kadar gidecekti tek başına kalacağını bile bile…
Böyle düşünüyordu herşeye rağmen…
Yaraları ağırdı,farkındaydı ki gittiği yerde hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı. dokunduğu ten güven vermeyecekti, ağladığında çocuk gibi sığınamayacaktı birine. Herşey bir yana o kokuyu nerde bulacaktı… her sarıldığında, her saçlarını okşadığında yüzüne vuran o koku… ellerinin arasından kayan bir hayat, savunmasız bir beden kaldı elinde… Bir hiç uğruna ölmek vardı yolun sonunda,tek başına kalmak… Ama düşündüğünde zaten hep yalnızdı.. Yola çıkarkende bu durumdaydı.Tekrar baştan başlayabilirdi,yapabilirim belki de yine dedi..
İç çekti önce,söylendi, kızdı kendince. Neden varolduğundan, neden nefes aldığına kadar sorguladı kadın hayatını ve içinin ta derinlerinde “Keşke ama keşke karşılaşsak. Sarılmak son bir kez belki de sadece görmek…
Neyse bitti işte” dedi.
Evine gitti kadın…
Perdelerini indirdi yavaşça. Tamamen kapanmasına dikkat etti, ışık içeri girip bütün günahları ortaya çıkarmasın diye. Yatağına gitti,uzandı,tavana baktı sanki heryerde o vardı, duvarlarda, bastığı yerlerde… Ve aradığını yastığına sarılınca buldu. Onun kokusu. Gözyaşları birden karanlığın verdiği cesaretle boşaldı.Yalnızlığı korkularını ürküttü,bütün içindekiler şahlandı bir anda. Kaskatı kesilmişti bedeni,sessiz çığlıklarla haykırdı. Yorgun düşmüştü bu sefer bedeni,dayanamamıştı bu dört duvar arasındaki savaşa. Yine de isyan etmek istemiyordu,o istemişti bu durumu. Boş bir gelecek için uğraşmamalıydı.
Zaman geçiyordu. Geçtikçe gevşiyordu vücudu. Başında hafif bir ağrı. Gözlerini kapatmak istemiyordu göreceklerinden korkarcasına. Gözlerini kapattığı anda kapılar açılıyordu birden, o geliyordu sanki. Nefesi kadar yakınında. Kaşları çatık, o hayır demesine engel suratı,derin izleri, masum gülüşü ve o her hissettiğinde titreten dokunuşu. Huzurla kaplanmıştı yüreği,rüya olduğunu bile bile. Birden kapı açıldı,irkildi kadın. Bir saniye önce rüyadaki insandı karşısındaki. Adam gerçekten de sinirliydi,yattığı yerden adamın eşyalarını toplanmasını,kendince söylenmesini izliyordu kadın. O kendini hazırlandığı sona nekadar yakın olduğunun farkındaydı. Durdurmak için hiçbirşey yapmadı, o da biliyordu beraber olamadıklarını,yapamadıklarını ve en kötüsü olamayacaklarını. Adam herşeyini toparlamış kapıya doğru giderken kadın ayağa kalktı sanki filmin sonunun ne olacağını merakeden bir seyirci gibi. Kapıyı büyük hırsla tekrardan açan adam yine aynı hırsla dönüp son kez göz göze geldiklerinde, ufacıkta kadar bir umut vardı içinde. Son hatırladığı hatıra da o oldu zaten. Ve ardında kalan tek ses kapının yarattığı yankı oldu. İçinden büyük bir çığlık kopmuştu “gitme” diye ama çok geçti. Tekrar yatağına yöneldi. Uzandı,sarıldı çarşafına,derin bir nefes aldı içine çekti kokuyu. Tek başınaydı, sonsuz bir huzursuzlukla. Anlamıştı ki her zaman da böyle olacaktı.

Yanında sonsuza kadar kalacak olan tek şey yine yalnızlığı olacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...