2 Haziran 2011 Perşembe

Ayrılık Hikayesi

Boşluğa gelen adamı, hep kalacakmış gibi karşıladı önce kadın. Seviyordu hali hazırda aslında, daha çok sevdi.
İhtiyaçtan mı?

Yaradılışından mı?

Hayır. Hiçbiri değildi cevap. İnandığındandı sadece. İnandığı; Dualarıyla süslediği adamı, Yaradan göndermişti ona.

Günahla başlamıştı. Ama aşk, içinde salt sevap barındırmazdı ki. Günahı bile huzurla karşıladı kadın. Cennetin kapısını aralamış gibi heyecanla açtı. Aklanmış olarak karşısındaydı. Sorsa, herşeyi cevaplayacak gibi. Tutsa ellerinden, koşacak. O kapıyı araladığında olmuştu herşey.

Aydınlık hep aydın kalmazmış o gün öğrendi.

Gün gelir; gözlerin,dilin,kalbinde yalan söylermiş , günler geçtikçe öğrendi.

İlk nefeste öğretilen herşey bir anda, sanki gerçek değilmiş gibi çaresiz kaldı zamanın getirdikleri karşısında.

Önce savaştı kadın, doğruları anlatmak için adama.

Zaman geçti.

Doğru sandıklarının kaybolmaması için hem kendisiyle hem adamla savaştı. Aşk her zaman çiçek bahçesi karşılamaz gerçeği anlatmak için.

Ve bir gün geldi. Kadının kalbi dondu bir anda. Bir gece nefesi kesildi. Önce soğuk terler döküldü kadının bedeninden. Hareket edemedi kısa bir süre. Yüreğine nasıl bir acı saldıysa o gizlice yerleşen kuşku, yedi bitirdi gücünü. Tek başına omuzundan indirip, bir köşeye bırakmak zorunda kaldı tüm yükünü. Bıraktıklarının yanına dineldi önce uzun uzun baktı taşıdıklarına, bir eli yüreğinde. Düşündü uzunca. Ne yapmalı diye?

Tekrar yüklense bir kaç güene kalmaz yıkılırdı bir köşeye. Bundan önce bir kez kaybetmişti bir anda gücünü. Tekrarı olamazdı. Bir daha aynı durumda kalamazdı sevdiği adamın karşısında.

Ya da oturmaya devam edecekti.

Dinlenmek için.

Adamı izlemek için.

Kurduğu dünyasını bir gün madem ona verecekti, o neler yapıyordu tüm bunlar olup biterken. Neler göreceğini bilmeden ama önceden hesaplı.

Ve kadın susmaya karar verdi. Aldı adamı karşısına son kez konuşuyormuş gibi, az önce geldiği geldiği tabuta geri dönecek gibi, veda eder gibi sıraladı tüm cümleleri. Adam şaşkın, üzgün ve garipti. Öpmeye doyamadıklarının, dokunmaya kıyamadıklarının, söylenemeyen cümlelerin vedası ağırdı elbet. Ama kadın bırakmıştı artık yükü bir kenara.

İlk kez tanışıyormuş gibi davrandı. Aldı adamı karşısına. Daha çok sorguladı ama daha az cevap aradı bu sefer. Temennilerle ahlar birbirine karışmış matem havasında yeni gelin gibi kurulan cümlelerdi sıraladıkları. Son cümleler söylediğinde adam, temelli gittiğinin farkında olan bir bedene tekrar tekrar sarılma çabası içerisindeydi. Kadınsa mucize bekleyişini düşlemek bile istemedi. Kapıya geldiklerinde ruhunu semaya salan soğuk bir kadınla, ruhunu kaybetmiş bir adamın ayrılığını izledi sokak. Öyle ki kadın bu iki vedayı da öptüğü,dokunduğu her yerinde hissetti. Onu terkeden ruhu, gidişinde bu ayrılığın tek yükünü de bırakıp gitmişti. Yüzünü adama dönüp, kapıya ilerlediğinde bunun son olduğunu bile hissedemedi ruhsuzluğundan.

Evine girip, odasına girdiğinde halen aynıydı. Üzerini çıkardı. Yavaşça yatağına girdi. O hissi biliyordu. Girdiğinde o tanıdık his karşıladı onu. Gerçekten de yalnızdı. Bunu yüzüne yakan gözyaşında, karıncalanan beyninde, kesilen nefesinde hissetti ama artık yeni günler başlıyordu. Buna alışmalıydı. Öyle de oldu. Zaman geçti. Kadın ruhunu beklemekten vazgeçti. Satır aralarında aradı durdu. Başka adamlara sığınmaya çabaladı.

Zaman geçti. Kadın, adamı görmekten vazgeçti. Karşısındaydı adam her zaman ama yoktu da bir o kadar da.

Ve bugün geldi kadın, kendi ruhunu özledi, adamı özledi. Yazdıkça yazdı. Andıkça andı. İnandıkça inandı ve bugün oldu sevdiğini hatırladığı bir gecede gözlerini yine aynı dileğe kapadı.

* Sanırım bu yazıdan sonra dinlenecek şarkı; Bülent Ortaçgil - Ben Kimseye Bunları Anlatmadım olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İçimdeki Fısıltılar - 5

 ___ Gölgeli bir güne güneş doğuyordu.  Ben de sabrımın en uçlarında uzunca bir yürüyüş yapıyordum. Öyle ki güneş arkamdan tepemi ve omuzlar...